Bu Blogda Ara

8 Kasım 2010 Pazartesi

YOKSULLUK GEÇİCİ DEĞİL KALICI GÜNCEL/HABER YORUM

                                                                                         08 KASIM 2010 PAZARTESİ AKŞAM / İNT.

ODTÜ öğretim üyesi Prof. Oğuz Iş2010ık uzun yıllardır yoksulluk üzerine yaptığı çalışmalarla tanınıyor. Işık, yeni süreç için şu değerlendirmeyi yaptı: Geçmişte nöbetleşe yoksulluk vardı. Şimdi ise devredilmiyor. Onun yerini müebbet yoksulluk aldı. Yeni göç edenler eskiler gibi hayatla barışık değil.Üç ayrı kesimin birbirine değmeden yaşadığını da hatırlatan Prof. Işık 'İstanbul'da bırakın zengin kesimin içine girmeyi önünden bile geçmek mümkün değil. Duvarlı sitelerde başka bir yaşam kurmuşlar

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Işık, 9 yıl önce yazdığı Nöbetleşe Yoksulluk isimli kitabında İstanbul'a göçle gelenlerin bir şekilde yoksulluktan orta sınıfa geçişini anlatıyordu. Kitap Sultanbeyli İlçesi'nde yapılan araştırmaya geniş yer ayırıyordu. Işık'a göre önce Sultanbeyli sonra Ümraniye ve Bağcılar'daki hikaye bir başarı öyküsü. Işık ile 2010 yılında yoksullukta gelinen noktayı konuştuk. Işık, 'Artık nöbetleşe yoksulluk bitti yerine müebbet yoksulluk' geldi diyor.
- Yoksulluk araştırmanızdaki temel bulgularınız neydi?
1990'ların Türkiye'sinde kentleşmede şöyle bir olanak vardı. Öyle hızlı gelişen arsa ve gecekondu ekonomisi vardı ki kente gelenler kendilerinden sonra gelenlere yoksulluklarını devredebiliyorlardı. Nöbetleşe yoksulluk vardı.
- Peki İstanbul'daki gecekondulaşmanın gelişimi nasıl? Bugünlere nasıl gelindi?
Gecekondulaşma 1970'lerden itibaren biçim değiştirdi. Kente gelenler arazileri işgal edip kendi evlerini yapıyorlardı. Bir süre sonra sistem bu şekilde işlememeye başladı. Başkalarının yaptığı gecekondu ve araziler satın alınmaya başlandı. Ve 1980'lerden sonra gecekondulaşma çok hızlı gelişti. En çarpıcı örneklerinden biri şüphesiz Sultanbeyli'dir.
- Neden Sultanbeyli?
Esasında çok çirkin bir görüntü, İstanbul'un su havzalarını kapatmış bir gecekondulaşma var burada. Diğer taraftan Sultanbeyli tam bir başarı öyküsü. 200-300 bin insan yerleşiyor buraya. Hiçbir yardım, destek almadan İstanbul'a tutunmayı başarıyorlar. Ümraniye, Bağcılar'daki hikaye de aynen böyle. İstanbul'un ucuz işgücünün merkezi Sultanbey'lidir. Ayrıca Sultanbeyli ilginç bir yer. Kuruluşunda İslami güç ciddi bir rol oynadı. Diğer taraftan çok sayıda Kürt'e de rastlamak mümkün.
- Yine yoksullar ama. Peki başarı nerede?
Bu kesimi Latin Amerika'daki yoksullarla karşılaştırıyorum. Türkiye'de yoksulluk hiçbir zaman buralardaki gibi ciddi bir sorun haline gelmedi. Oysa yurtdışında böyle gösterilebilecek tek bir örnek yok! Mesela İstanbul'daki yoksullar gerçekten becerikli. Alttan giriyor, üstten çıkıyor, bazen illegal yollara gidiyor ama ne yapıp edip ayakta kalmayı başarıyorlar. Bu yüzden buradaki insanların yaşam savaşı gerçekten bir başarı öyküsü! Bununla birlikte yoksulluk sürekli bir değişim içinde Türkiye'de.
- Nasıl bir değişim bu?
Sultanbeyli'yi düşünün. Bugün buradaki gecekonducular Formula 1 Pisti, Sabancı Üniversitesi gibi yerlerle yarışmak zorundalar.

GECEKONDU KOLAY DEĞİL
- Yarış derken neyi kastediyorsunuz?
Demek istediğim kent üzerindeki çıkarlar çok değişti. Arsalar çok değerlendi. Ve bu arsalar üzerinde oynanan oyunlar farklılaştı. İstanbul arazileri o kadar değerli ki artık! Kimse kolay kolay gecekondu yapamaz hale geldi. Başka bir ifadeyle kentsel dönüşüm başladı.
- Bugünkü İstanbul yoksulunu nasıl tanımlarsınız?
Eskiden yoksulluk devredilebiliyordu. Kente gelenler hazırlıklı gelirdi. İş imkanını araştırır gecekondusunu hazırlarlardı. Şimdi ise öyle değil! Bunun iki nedeni var. Biri İstanbul'un gerçekten değişmesi, diğeri de Güneydoğu'dan yapılan göçtür.


ESKİDEN KENTE GİDİLİYORDU ŞİMDİ KÖYDEN KAÇILIYOR
- Neden Güneydoğu?
Güneydoğu'dan gelen kesim çok ciddi bir travma sonucu kente hiçbir hazırlığı olmadan geliyor çünkü. Kent deneyimi yok bu insanların... Daha önce gelenlerin karşılaşmadığı bir sorun yumağı ile karşılaşıyorlar. Eskiden kente gidiliyordu şimdi köyden kaçılıyor. Bu çok önemli bir fark! Kademeli göç devri bitti Türkiye'de! Yoksulluk artık daha kalıcı, içinden çıkılması çok daha zor. Nöbetleşe yoksulluk yerini müebbet yoksulluğa bıraktı. Bugünkü yoksulluk 15 - 20 yıl öncesinden çok daha kötü.
- Toplum psikolojisine nasıl yansıyor bu durum?
Eskiden kente göç yoluyla gelenler daha barışıktı hayatla. Şimdi böyle bir şey söz konusu değil! Nasıl olsun? Düşünün ki bugün İstanbul'da zengin kesimin bırakın içine girmeyi önünden bile geçmek mümkün değil! Kameralarla korunan duvarlı sitelerde kendilerine bambaşka bir yaşam kurmuşlar. Oysaki eskiden zenginlik böyle miydi? İnsanlar göstermekten çekinirlerdi. Şimdi öyle bir dönemdeyiz ki tüketmenin meziyet sanıldığı bir ortam var. Toplum birbirine değmeyen üç farklı kesimden oluşuyor bugün. Bu insanların ulaşımları, eğlenceleri, zevkleri her şeyi farklı.


AYNI GEMİDEYİZ HİSSİ BİTTİ
- Toplumun farklı kesimlerini bir araya getiren hiçbir şey yok mu yani?
Bugün sadece askerliği söyleyebilirim. Başka hiçbir şey yok bunun dışında maalesef. Dolayısıyla aynı gemideyiz hissi artık yok oluyor. Kendilerini bu ülkenin bir parçası değilmiş hissetmeye başlıyorlar.
- Bu uçurumun yoksul kesim üzerindeki etkisi tam olarak ne oluyor?
Nefret yaratıyor. Yaratmaması mümkün değil zaten! Yoksul kesim kendisini tamamen dışlanmış hissediyor. Öfke ve beraberinde nefret getiriyor bu uçurum. Bir toplumu bu kadar bölerseniz ve toplumun parçaları hiçbir şekilde birbirine değmezse olacağı budur. Ama bunun sinyalleri çok önceden verilmişti.
- Ne zaman verilmişti?
Bu sorunları biz görmüyorduk belki de görmek istemiyorduk ne zaman ki kente taşındı o zaman farkındalık arttı. Bu durum aynen 1999 yılında yaşanan depreme benziyor. Kuzey Anadolu Fay Hattı kırılarak ne zaman ki İzmit'i salladı, biz o zaman depremi gerçek anlamda kabul eder, konuşur olduk. Oysaki Türkiye'nin içinde eskiden beri üç farklı Türkiye var bu yeni bir şey değil. Güneydoğu'nun az gelişmişliği bugünün meselesi mi? Hayır! Bu kente taşındığı için yeni bir şeymiş gibi konuşuluyor. Olay aslında çok ciddi bir eşitsizlik meselesi. Türkiye'de yoksulların çok büyük bir bölümü Güneydoğu'da! Bir de bunun üzerine etnik kimlik eklenince sorun iyice katmerleniyor tabii. Ama bu ülkede konuşulmayan çok şey var!
- Konuşulması gereken ama konuşulmayan neler var Türkiye'de?
Yaptığımız araştırmaya göre Türkiye'de kadınların iş gücüne katılımı oranı İran'dan, Mısır'dan daha düşük. Bunu ne zaman konuştuk en son? Sonra sanayideki haftalık iş saatinin bizimki kadar uzun olduğu başka ülke yok. Peki bunu ne zaman konuştuk soruyorum size? Kürt sorunu, Türban meselesinden başka bir şey konuşamaz hale geldik! Sigortalı, sendikalı işçi sayısı gün geçtikçe azalıyor. Bunları neden konuşmuyoruz? Birtakım simgeler üzerinden sorunlar halledilemez! En önemli sorunlardan biri de Türkiye'de nüfus gittikçe yaşlanıyor. Ve yaşlı yoksulları hiç konuşmuyoruz.


Kalın çizgilerle ayrım, sorunu artırıyor
- Peki bugünkü partiler, yönetimler yoksulluğa çözüm getirebilecek neler yapabilir?
En başta Türkiye'de çok önemli olan ama bir türlü konuşulmayan başka eşitsizliklerin de olduğu kabul edilmeli. Olaylara bakıştaki dil değiştirilmeli. Devletin devletliğini hatırlaması şart. Bir toplumun gücü en zayıf, en korunaksız kesimin dayanıklılığı ile ölçülür. Bu insanların yoksulluğu kendi suçları değil! Toplumsal bir soruna bireysel bir çözüm aranmasını beklemek çok yanlış olur. Devlet bir şekilde bunu dert edinmek zorunda. Yerel yönetimlere çok iş düşüyor. Mesela İstanbul'da ağlar bu farklılıklar birbirine değmesin, dokunmasın diye yeniden örgütleniyor. Böyle olmamalı. Kalın çizgilerle yapılan ayrımlar belirginleştikçe sorunlar çoğalır. Bir ara Romanlar vardı İstanbul'da. Şimdi yıllardan beri oturdukları yerlerinden oldular. Bu bir sürgündür. Diğer sorunları küçümsemekten vazgeçme zamanı geldi de geçiyor bile. olduk. Oysaki Türkiye'nin içinde eskiden beri üç farklı Türkiye var bu yeni bir şey değil.


AKP yoksullardan çok faydalandı
- Peki yönetimler yoksulluk konusunda neler yaptılar bugüne kadar?
Mesela AKP... AKP yoksul kesimden çok faydalandı. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma fonu yönetimi kendinde olduğu için bu durumdan ciddi anlamda politik çıkar sağladı. Bunu asla inkar edemez! Cemaatler de var tabii bu kesimler üzerinde etkili olan.
- Cemaatlerin etkisi nasıl tam olarak bu kesimler üzerinde?
Eskiden de etkililerdi ama bu kadar değil. Esasında sızması hakkında bilgi toplaması zor bir alan. Çok da göze görünür değil yapılanlar çünkü. Başka bir network üzerinden çalışıyorlar. Ama bu yardımların dağıtılmasında cemaat ilişkilerinin önemli bir rol oynadığını biliyorum.

ASIL PATLAMA TEHLİKESİ KÜÇÜK KENTLERDE
- İstanbul'daki yoksulluğu diğer şehirlerdeki yoksulluktan ayıran temel özellikler nelerdir size göre?
İstanbul çok hareketli bir kent. Bu hareketliliği sayesinde farklılıkları eritebiliyor. İstanbul'daki farklılıklar dönen hızlı ekonomisi, kentin sunduğu olanaklar içinde göze batmayacak bir hale gelebiliyor. Ama bir Mersin bir Adana bunu yapamıyor. Ekonomileri bu kadar hızlı dönmüyor. Dolayısıyla farklılıklar ayrışmamış bir şekilde duruyor. Bir de daha küçük yerleşimler var ki, patlama tehlikesi asıl bu küçük kent birimlerinde yaşanabilir diye düşünüyorum.
- Patlama derken tam olarak neyi kastediyorsunuz?
Küçük yerleşimlerdeki insanların farklılıklarla baş etme imkanları yok. Mesela Bolu'daki insan kendinden farklı bir insan görmemiş ki! Bu şekilde bir yaşama alışkın değil. Bu yüzden bu küçük yerleşimler bana tehlikeli geliyor.

Burcu BULUT

4 Kasım 2010 Perşembe

PKK TÜRKİYEDEN K.IRAK'A ÇEKİLİYOR GÜNCEL / HABER




* MIZIKACILAR
* 04 Kasım 2010 Perşembe 12:43 |
* Güncelleme: 04 Kasım 2010 Perşembe 12:43



Taksim saldırısından üç gün sonra PKK militanlarının Türkiye'den çekileceği haberi geldi. Sabah gazetesi PKK'nın, militanlarını Türkiye'den çekmeyi planladığını duyurdu. Güvenli çekilişi sağlamak için BDP heyeti Barzani yönetimi ile görüşmek için Erbil'e gitti. Çekilme çağrısı 'Diyalog süreci bitti, müzakere süreci başladı' diyen Öcalan'a ait.

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş başkanlığındaki bir heyet Erbil'de 'çekilmenin 'ayrıntılarını Barzani yönetimi ile konuşuyor. Barzani'ye "PKK'lılara bölgede kontrollü yaşam hakkı tanınsın" mesajı verilecek. Sabah gazetesine göre, PKK militanlarının kış gelmeden ve çatışmaya girmeden çekilmesini sağlamak için çok yönlü bir koordinasyonun sağlanması gerekecek. Bu konuda hazırlıklar tamamlanırsa yüzlerce PKK'lı hızla Kuzey Irak'a geçecek. Böylece Haziran'da seçimlere kadar yaşanacak sürecin önü de iyice açılmış olacak.

SÜREÇ NASIL İŞLEDİ?
Son bir haftada silahları susturan sürecin perde arkasında baş döndürücü bir görüşme trafiği yaşandı. Devletin bazı birimleri İmralı ile doğrudan görüşürken, Kandil'le de dolaylı yollardan temasa geçildi. Abdullah Öcalan'ın, "Ateşkesi uzatın, Türkiye'den çekilin" çağrısı, PKK'nın sözde Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ve diğer örgüt liderlerine bizzat iletildi. Bu sıcak gelişmelere paralel olarak BDP, Ankara'daki bazı birimler ve Bölgesel Kürt Yönetimi'nden heyetler ateşkesin uzaması için devreye girdi. Öcalan ve devletin birimleri arasında son bir haftada yürütülen diyalogun en önemli maddesini "Türkiye'den geri çekilme" oluşturdu. Öcalan'a, "Eylemsizlik olsa dahi dağda bulunduğunuz sürece provokasyon zemini varlığını sürdürür. Her iki taraftan da çatışmaların bitmesini istemeyenler var. Bunların süreci sabote edecek eylemler yapmaması için güçlerinizi çekin" mesajı iletildi. Öcalan'ın da "Bunun sorumluluğunu alamam, operasyon olmayacağı güvencesini verin çekilsinler" dediği öğrenildi.


Haberin ayrıntıları için;
www.sabah.com.tr/Gundem/2010/11/04/pkk_turkiyeden_k_iraka_cekiliyor