Bu Blogda Ara

4 Ekim 2010 Pazartesi

AHMED ŞAMLU




Yirminci yüzyıl İran Fars şiirinin doruğu kabul edilen şair, öykücü, romancı, oyun yazarı, çevirmen, gazeteci, dergi yayımcısı, eleştirmen Ahmed Şamlu 12 Aralık 1925'te Tahran'da doğdu, 24 Haziran 2000 tarihinde yine Tahran'da yaşamını yitirdi. Çocukluk yıllarında asker olan babasının görevi nedeniyle ülkesinin dört bir yanını gezdi. Lisede okurken siyasi etkinliklerinden dolayı dört yıl tutuklu kaldı (1941-45). 1946'da idam mangasının önüne çıkarıldı, son anda hükümetin affıyla serbest bırakıldı. Sokhane Nov (Yeni Söz, 1948), Rouzane (Pencere, 1950), Bamshad (1956) dergilerini çıkardı. 1952'de Macaristan'a gitti, burada iki yıl İran Büyükelçiliği Kültür Müşaviri olarak görev yaptı.1974-1979 yıllarında birçok uluslararası konferansa katıldı; Avrupa ve Amerika'nın çeşitli üniversitelerinden çağrılar aldı. Avrupa ve Amerika'da yaptığı okuma turneleriyle şiirini dünyaya tanıttı. 1990'lı yıllarda hükümetin baskı ve sansürlerine karşı imzaladığı bir ''aydınlar dilekçesi'' nedeniyle baskılara uğradı. Kitaplarının yayımlanması yasaklandı. Yaşamının son yıllarını Tahran'ın 50 kilometre uzağındaki bir yayla köyünde sürdürdü, diyabet hastalığı nedeniyle yaşamını yitirdi.

ŞİİRLERİ


AŞIKANE
"Seni seviyorum" diyen o
hüzünlü bir ozandır
şarkılarını yitirmiş
Bin neşeli tarlakuşu
gözlerinde
bin suskun kanarya
boğazımda
Aşk konuşabilseydi keşke
"Seni seviyorum" diyen o
üzüntülü bir gecenin kalbidir
ayışığını arayan
Konuşabilseydi keşke aşk
Bin gülen güneş
adımlarında
bin ağlayan yıldız
arzularımda
Aşk konuşabilseydi keşke.
Ahmed ŞAMLU

Çeviri: Ayşegül SÜTÇÜ - Hamit TOPRAK



AYDA'YA DÖRT ŞARKI

I



AYLAK ADAMIN ŞARKISI



Şu yol kıvrımında

kavurucu bekleyişte

bir gölgelik yapmalıyım ağaç ve taştan.

Çünkü nihayet

umut

gecikmiş bir seferden dönüyor geri.

Öyle bir zamanda ki

yazık!

Ne başımda bir dam

Ne ayağımın altında

bir kilim



***



Kavrulmasın güneşten diye

bir testi yok

su vermek için

ve yorgunluk atacak

bir yastık yok

oturmam için

***



Dört gözle beklediğim yolcu

çıkagelecek apansız.



Ey tüm umutlar

şu damı çatmakta

güç verin bana!



Ordibehişt (13)42/Mayıs 1963



II

BİR DOSTUN ŞARKISI



Kimsin sen ki

böyle

güvenip

söylüyorum

adımı sana;

evimin anahtarını

koyuyorum avucuna;

mutluluk ekmeğimi

paylaşıyorum seninle

ve yanına çöküp

dizinde

böylesine huzurlu

dalıyorum uykuya?



III



Hangi iblis

vesvese veriyor sana

böyle

hayır demek için?

Yok, bir melekse

hangi şeytanın tuzağından

haberdar ediyor

böyle?

Bir kuşku mu var?

Yoksa

gurbet için bir dostun yurduna

indiğin

son ayak seslerin mi?





Ordibehişt (13)42/Mayıs 1963





Ahmed ŞAMLU

Çeviri: Prof.Dr. Mehmet KANAR




ATEŞTEKİ İBRAHİM'İN ŞARKISI

Alacakaranlığın kanlı göçüğünde

bir başka adam var.

Toprağı yeşil istiyordu

ve aşkı en güzel kadınlara yaraşır.

Onun gözünde

bu

değildi o kadar da değersiz bir hediye

toprağa ve taşa yaraşacak.

Ne adam! Ne adam!

Diyordu ki

kalbe yaraşan

aşkın yedi kılıcıyla

kan içinde kalmak

ve gırtlağa yaraşan

en güzel adları

söylemek.

İşte böyle bir aşktı demirdağın arslanı adam

yazgının kanlı meydanından

Aşil gibi geçti.

Bir çelik vücutlu:

ölümünün sırrı

aşk kederi ve

yalnızlık gamıydı.

***

"Âh, gamlı İsfendiyar!

Senin için iyisi

gözlerini kapamak!"



"Değil mi;

Biri

yetmez miydi

kaderimi yazmaya?

Yalnız olan ben

etmedim feryat!

Gömülmeye

razı oldum

ben.

Bir sestim ben

-şekiller içinde bir şekil-

ve bir mânâ buldum.



Ben vardım

ve ben oldum;

ne bir gül goncası

ne bir kök sürgünü

ne ormandaki bir tohum

Tıpkı

gökyüzünün secde ettiği

şehit

bir halk adamı gibi.

***

Değildim ben

başı önde zavallı bir kulcağız

ve benim cennetim

itaat ve alçakgönüllülüğün patika yolu

değildi.

Başka tanrı gerekliydi bana

çaresizlik azığına

boyun eğmeyecek

bir kula yaraşan.



Ve başka bir

tanrı

yarattım."

***

Yazık! Demirdağın arslanı!

Sen vardın

ve bir dağ gibi

düşmeden yere

sızlanmadan, kararlı

ölmüştün.

Ama ne tanrı, ne şeytan.

senin yazgını

bir put yazdı

başkalarının taptığı.

Başkalarının

taptığı

bir put.





Ahmed ŞAMLU

Çeviri: Prof.Dr. Mehmet KANAR





AYNA BAHÇESİ
Elimde fener
Karşımda fener:
Karanlığa karşı savaşa gidiyorum.
Yorgunluk beşikleri
gelip gitmelerin çekişmesinden
duraksamışlar
Ve derinliklerden bir güneş
Küllenmiş evrenleri
aydınlatıyor.

Yıldırımın asi haykırışı
Sabırsız bulutun rahminde
döllendiği an
Ve üzüm ağacının suskun acısı
Ufak koruğun
Uzun sarmalın sonunda
filizlendiği an
bütün haykırışım
acılardan kaçmaktı.
Çünkü ben,
en korkunç gecelerde
güneşi
umutsuz dualarımla istemiştim.

Güneşlerden geldin
seherlerden.
İpeklerden ve
aynalardandın sen.

Tanrının ve ateşin olmadığı boşlukta
bakışını ve güvenini istemiştim
umutsuz bir duada.
İki ölüm arasında
iki yalnızlığın boşluğunda
ciddi bir akış.
[İşte senin bakışın ve güvenin böyledir!]

Senin sevincin
acımasız ve ulu
boş ellerimde nefesin
şarkı ve yeşillik.

Kalkıyorum!
Elimde fener
gönlümde fener
ruhumun pasını saydamlaştırıyorum
senin aynanın karşısına
ayna koyuyorum
senden sonsuzluk yaratayım diye.




Ahmed ŞAMLU

Çeviri: Zahra DEMİRCİ - Sobhi BABEK





EŞİKTE

Sakın
Güneşin sarı benzine
dalıp
bakma

Büyüler
seni.
Gözlerine ellerini siper et
Gökyüzüne bakarken
Göçmen turnaları
Göreceksin
yükseklerde
Mevsimlerin kavşağında
Rüzgârların geçidinde
Güneye doğru
Uçarlarken.

* * *

Ellerin
Gözlerinin kalkanı olsun
Sarı benizli güneş
Bakışını
Büyülemesin
Göçmen turnaları
Gör de
Kanat kanata
Denizleri aşarken
Denizlerden
Dağlara
Gururlu dik dağlara
Islak saman yüküne
Tarlanın kuru sofrasına
Kargaların kargaşasına
terk edilen harman yerlerinde
Geleneklere
Göreneklere
Ülkelere
Ve seni fersiz damına
Başına
Ve üzgün gövdene
Çöktüğün kedere

Ve böylece
Zindanda geçen yıllarına
Ve turnaların kanatlarındaki son kızıllık
Batan güneşin ateşinde
Kül olacak

Orda sen
Kederi göreceksin
Uzayan gölgesiyle
Batan güneşle birlikte
titreye
titreye

Ereğe erişir
Ve senin yanında
Pencere kıyısına ilişir
O
Senin sayrılı, beyaz ellerine
Yaşlı ellerine...

Ve batan güneşi
Kara Kanadını...



Ahmed ŞAMLU

Çeviri : İldeniz KURTULAN










GENEL AŞK
Gözyaşları bir sırdır
gülümseme bir sır
ve bir sırdır aşk.

Aşkımın gülümsemesiydi
gözyaşları, o gecenin.

*

Öykü değilim anlatasın,
nağme değilim söyleyesin,
ses değilim işitesin
değilim öyle bir şey
ki göresin
ki bilesin

ortak bir acıyım ben
haykırsın beni, sesin.

*

Ağaç ormanla konuşuyor
ot ovayla
yıldız kâinatla
ve ben
seninle konuşuyorum

Adını söyle bana
elini ver bana
lafını söyle bana
kalbini ver bana

ben köklerini anladım senin
senin dudaklarınla konuştum tüm dudaklara
tanıdık ellerimle ellerin.

*

Aydınlık tenhalarda seninle ağladım
yaşayanlar için
karanlık mezarlıklarda seninle söyledim
en güzel şarkıları
çünkü bu yılın ölüleri
en aşık yaşayanlardı.


*


Ellerini ver bana
tanıdık ellerimle ellerin
ey, geç bulunmuş!
seninle konuşuyorum
bulutun tufanla
otun ovayla
yağmurun denizle
kuşun baharla
ağacın ormanla konuştuğu gibi

köklerini anladım senin, çünkü
çünkü
tanıdık sesimle sesin.




Ahmed ŞAMLU

Çeviri: Ayşegül SÜTÇÜ - Hamit TOPRAK




KARA ŞARKI
Kurşunî bir şafakta
Atlı duruyor, sessiz
Atının uzun yelesi uçuşuyor rüzgârla
Tanrım, Tanrım
Atlılar durmamalı
Çalarken, tehlike çanları
Yanmış çitin yanında
Kız duruyor, sessiz
İnce eteği oynaşıyor rüzgârla
Tanrım, Tanrım
Kızlar sessiz kalmamalı
Yaşlanırken, umutsuz ve yorgun adamları
Ahmed ŞAMLU

Çeviri: Ayşegül SÜTÇÜ - Hamit TOPRAK




ÖVGÜ VE ŞÜKÜR İÇİN BİR ŞARKI
Öpücüklerin
bahçenin geveze serçeleri
ve memelerin
dağların peteği
ve tenin
ölümsüz bir sırdır
yüce tenhalarda
bana fısıldanan.
Tenin bir bestedir
ve tenim bir söz
ona yerleşen bir şarkı olsun diye:
sonsuzluk (sürekliliğin nabzını atan)
Bakışlarında tüm sevgiler:
Yaşamayı müjdeleyen bir ulak
Suskunluğunda tüm sesler:
Var olmayı tecrübe eden bir haykırış.
Ahmed ŞAMLU

Çeviri: Ayşegül SÜTÇÜ - Hamit TOPRAK





ÖLÜMDEN...
Ölümden korkmuş değilim hiç
pespayeliğinden
kırılgan gerçi
elleri.
Tek korkum
insan özgürlüğünün
mezarcının ücretinden
ucuz olduğu
bir ülkede
ölmek.

Aramak
bulmak ve
karar vermek
özgürce
ve
bir
kale yapmak
kendi özünden.
Değil mi ki ölüm daha
değerli bütün bunlardan
hiç ama hiç korkmuş
değilim
ölümden ...




Ahmed ŞAMLU

Çeviri: Ayşegül SÜTÇÜ - Hamit TOP




VARTAN'IN ÖLÜMÜ

"-Bak!! gülümsedi bahar, erguvan tomurcuk verdi
evde, pencerenin altında, çiçeklendi yaşlı yasemin
boş ver hayalleri
var olmak yok olmaktan iyi
baharda hele....."

Vartan konuşmadı
başı dik
öfkeli
sıktı dişini
ve
gitti

*

"Vartan !! konuş!!
Sessizliğin kuşu
korkunç bir ölüm yavrusu
kuluçkasında..."

Vartan konuşmadı
güneş gibi
çıktı karanlıktan
kana boğuldu
ve
gitti

*

Vartan konuşmadı
yıldızdı sanki
parladı zulmette
kaydı
ve
gitti

*

Vartan konuşmadı
Vartan menekşeydi sanki
çiçek açtı
"-kış bitti": müjdeledi
ve
gitti






Ahmed ŞAMLU

Çeviri: Ayşegül SÜTÇÜ - Hamit TOPRAK






Türkçe'de Ahmed ŞAMLU
Ova Büsbütün Sis, Ahmed Şamlu, Çeviri: Zahra Demirci, Sobhi Babek, İyi Şeyler Yayıncılık İstanbul,1998
Bana Aydınlıktan Söz Et, Ahmed Şamlu, Çeviri: Haşim Hüsrevşahi, Adam Yayınları, İstanbul, 2000
Ey Aşk, Ey Aşk Mavi Yüzün Görünmüyor,Ahmed Şamlu,Çeviri: Cavit Mukaddes, YKY Yayınları, İstanbul, 2004
YAPITLARI
1948 Forgotten Melodies (Unutulmaz Ezgiler)
1954 Steel and Emotion (Çelik ve Duygu)
1958 Fresh Air (Temiz Hava-Yeni Soluk)
1961 Garden of Mirrors (Aynaların Bahçesi)
1964 Moment and Eternity (Cevher ve Sonsuzluk)
1965 Ayda in the Mirror (Aynadaki Ayda)
1966 Ayda, Tree, Dagger, and Memories (Ayda, Ağaç, Hançer ve Anılar)
1969 Of Air and Mirrors (Havadan ve Aynalar)
1969 Odes for the Earth (Dünyadan Şiirler)
1967 Phoenix in the Rain (Yağmurda Simurg/Yağmurda Kaknüs)
1970 Dust Elegies (Toprak Ağıtları)
1971 Blossoming in the Fog (Siste Çiçek Açma)
1973 Ebrahim in the Fire (Ateşteki İbrahim)
1977 Dagger in the Dish (Tabaktaki Hançer)
1978 Tale of Mother Sea's Daughters (Deniz Ananın Kızlarının Öyküsü)
ÖDÜLLERİ
1999 Uluslararası Stig Dagerman Şiir Ödülü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder