Bu Blogda Ara

4 Ekim 2010 Pazartesi

HALK ŞİİRİ / YUNUS EMRE

YUNUS EMRE

Türk şair. Anadolu'da tasavvuf akımının ve Türkçe şiirin öncüsü. İnsanlık sevgisine dayanan bir görüş geliştirmiştir. Yaşamı konusunda yeterli bilgi olmadığı gibi onunla ilgili kaynaklarda anlatılanlar da birbirini tutmamakta, nerede, hangi yılda doğduğu kesinlikle bilinmemektedir. Kimi kaynaklarda Anadolu'ya Doğu'dan gelen Türk oymaklarından birine bağlı olup, 1238 dolaylarında doğduğu söylenirse de kesin değildir. 1320 dolaylarında Eskişehir'de öldüğü söylenir. Anadolu'nun pek çok yöresinde 'Yunus Emre' adını taşıyan ve onunla ilgili görüldüğünden 'makam' adı verilen yerler vardır. Bir belgeye göre 1240-1320 yıllarında yaşamıştır. Porsuk suyunun Sakarya'ya karıştığı yerdeki Sarıköy'den yetişmiş ve orada ölmüştür (günümüzde kabul edilen anıtmezarı buradadır). Öte yandan Karaman'da doğup yaşadığı, gene orada öldüğü de ileri sürülmektedir. Bu görüştekilerin dayandığı belgelere göre, Horasan'dan Karaman'a göç etmiş bir şeyh ailesindendir. Babasının adı İsmail'dir. Hakkındaki menkıbelere göre öğrenim görmemiştir; okuma yazma da bilmemektedir. Oysa şiirlerinden, medresede yetiştiği, geleneksel İslam bilimlerinin yanı sıra Arapça ve Farsça öğrendiği, ayrıca İran ve Yunan mitolojisi ile tasavvuf tarihini incelediği anlaşılmaktadır. Bektaşi Velayetname' sine göre gençliğinde çiftçilikle uğraşmış, sonradan Taptuk Emre adlı şeyhin müridi olmuş, Taptuk Emre'nin tekkesinde uzun yıllar hizmet ettikten sonra dervişlik geleneğine uyarak gurbete çıkmış, insanlığı tarikat yoluna çağıran şiirleri geniş bir çevreye yayılmıştır. İlahileri, yirminci yüzyıl başına kadar tekkelerde okunmuştur, onun yolunu izleyen (Sait Emre, Âşık Paşa, Kaygusuz Abdal, Hacı Bayram, Eşrefoğlu Rumi, Hatayi, Niyazi-i Mısri vb.) hatta onun mahlasını kullanan (Miskin Yunus, Derviş Yunus, Âşık Yunus, Yunus Dede, vb) şairler yetişmiştir. F. Köprülü' nün Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (1918) yapıtında onun yaşamı ve şiirlerini konu edinmesinden sonra aydınlar, edebiyat çevreleri, geniş bir okur topluluğu onunla büyük ölçüde ilgilendi. Edebiyat tarihçileri, hakkında pek çok inceleme yayımlamışlardır. Yunus Emre'nin Makamları:

1. Bursa Emirsultan'a giden yol üzerinde Şibli mevkiinde eski sa'di tekkesinin yanındaki mezar;
2. Afyonkarahisar Sandıklı ilçesi Çayköy'ündeki mezar;
3. Erzurum'a bağlı Müşkivant ya da Tuzcu köyünde Yunus Emre ve Tapdık Emre adında iki türbe-mezar;
4. Ünye;
5. Eskişehir-Afyonkarahisar demiryolu üzerinde Döğer köyünde Emre Sultan mezarı;
6. İzmir'in Tire ilçesinde Yunus Emre Camii (Vakf-ı Camii Şerif-i Yunus Emre der Tire);
7. Sıvas;
8. Konya -şimdi Niğde'ye bağlı- Aksaray'da Tapdık köyünde bir tepe üstünde Tapdık ve Yunus Emre'ye ait iki türbe-mezar;
9. Kırşehir ;
10. Bolu;
11. Keçiborlu;
12. Uluborlu;
13. Manisa'nın Kula ilçesi Emre Sultan Köyünde türbede Tapdık Emre ile Yunus Emre'ye ait mezarlar;
14. Konya-Karaman'da Kirişçi Baba (Yunus Emre) Camii;
15. Eskişehir Sakarya Sarıköy'deki türbe mezar.

Yapılan araştırmalara göre şiirlerinin toplandığı 'Divan' ölümünden yetmiş yıl sonra düzenlenmiştir. Anadolu'da 'Yunus Emre' adını taşıyan ve Yunus Emre'den çok sonraları yaşamış başka şairlerin yapıtlarıyla karışan şiirlerinin bir bölümü dil incelemeleri sonunda ayıklanmış, böylece 357 şiirin onun olduğu konusunda görüş birliğine varılmıştır. Gene Yunus Emre adını taşıyan ve başka şairlerin elinden çıktığı ileri sürülen 310 şiir daha derlenmiştir. Onun dil, şiir ve düşünce bakımından özgünlüğü ve etkisi, ilk düzenlenen Divan'daki şiirleri nedeniyledir. Yunus Emre, hece ölçüsünü kullanmış, özellikle yedi ve sekiz heceli kalıplarla yazmış, ama hemen bütün öteki kalıpları ve aruz ölçüsünü de denemiştir. Halk şiirine özgü dörtlüklerle yazdığı şiirlerden başka gazel biçimiyle, beyitlerle de yazmış, gazel biçimini heceye uygulamıştır. Aruz kullandığında da uyak konusunda genellikle halk geleneğini izlemiş, yarım uyaklarla yazmış, sık sık redife de yer vermiştir. Yunus Emre Oğuz lehçesiyle ve çağının konuşma diliyle yazmış olmakla birlikte kullandığı sözcüklerin tümü Türkçe değildir. Ayrıca Farsça dil kurallarına uyduğu, bu kurallarla ad ve sıfat tamlamaları kurduğu ve Türkçe sözcükleri yabancı bağlaçlarla bağladığı görülür. Bazı sözcüklerin hem Türkçesini, hem Arapçasını ya da Farsçasını birlikte kullanmıştır. Ama Yunus Emre'nin şiirlerinde Oğuz lehçesi olağanüstü bir anlatım gücüne, benzeri az görülen bir uyum güzelliğine ulaşmıştır.
Yunus Emre'nin şiirinde, edebiyat tarihi bakımından, dil, düşünce, duygu ve yaratıcılık gibi dört önemli sorun sergilenir. Bu sorunlar bir görüş ve inanış bütünlüğü içinde ele alınır, insan konusunda odaklaştırılır. Şiirde işlenen konular ise insan, Tanrı, varlık birliği, sevgi, yaşama sevinci, barış, evren, ölüm, yetkinlik, olgunluk, alçakgönüllülük, erdem, eliaçıklık gibi genellikle gerçek yaşamı ilgilendiren kavramlardır. Yunus, bu kavramları, şiirinin bütünlüğü içinde temel öğe olarak sergilemiştir. İnsan bir 'sevgi varlığı'dır, tin ile gövde gibi iki ayrı tözden kurulmuştur. Tin tanrısaldır, ölümsüzdür, gövdede kaldığı sürece geldiği özün ve yüce kaynağa, tanrısal evrene dönme özlemi içindedir. Gövde dağılır, kendini kuran öğelere ayrılır. İçinde insanın da bulunduğu tüm varlık evreni toprak, su, ateş ve yel gibi dört ilkeden kurulmuştur. Bu dört ilke yaratılmıştır, yaratıcı da Tanrı'dır. Tanrı, bu dört ilkeyi yarattıktan sonra, ayrı ayrı oranlarda birleştirerek varlık türlerinin oluşmasını sağlamıştır. İnsan, sevgi yoluyla Tanrı'ya ulaşır, çünkü insanla Tanrı arasında özdeşlik vardır. Ancak, insanın bu madde evreninde bulunması, tinin tanrısal kaynaktan uzak kalması bir ayrılıktır. Bu ayrılık insanı, yaşamı boyunca Tanrı'yı düşünme, ona özlem duyma olaylarıyla karşı karşıya getirmiştir. Gerçekte insan-Tanrı-evren üçlüsü birlik içindedir, var olan yalnız Tanrı'dır, türlülük bir 'görünüş'tür. Çünkü Tanrı, kendi özü gereği, bütün varlık türlerini kapsar, her varlıkta yansır. Evreni kuran öğelerle insanın gövdesini oluşturan ilkeler özdeştir. Bu özdeşlik tanrısal tözün bütün varlık türlerinde, biçimlendirici bir öğe olarak bulunmasından dolayıdır. Tanrısal tözün nesnel varlıklarda bulunması bir 'yansıma' niteliğindedir, çünkü Tanrı yarattığı nesnede yansıyınca 'oluş' gerçekleşir. Sevgi insanda birleştirici, bütünleştirici bir eğilim niteliğindedir. Yunus Emre, sevgiyi Tanrı ve onun yarattığı tüm varlıklara karşı duyulan bir yakınlık, bir eğilim diye anlar. Sevginin ereği yüce Tanrı'ya ölümsüz olana kavuşmak, onun varlığında bütünlüğe ulaşmaktır. Tanrı insanla özdeş olduğundan kendini seven Tanrı'yı, Tanrı'yı seven kendini sever. Çünkü sevgi kendini başkasında, başkasını kendinde bulmaktır. Sevginin olmadığı yerde, öfke, kırgınlık, çözülme ve birbirinden kopukluk gibi olumsuz durumlar ortaya çıkar. Sevginin değerini yalnız seven bilir, sevmek de bir bilgelik, bir olgunluk işidir. Yeterince aydınlanmamış, Tanrı ışığından yoksun kalmış bir gönülde sevginin yeri yoktur. Bütün varlık türlerini birbirine bağlayan, onları tanrısal evrene yönelten sevgidir. Sevgi bir çıkar aracı olmadığından seven karşılık beklemez. Dost kişi gerçek seven kimsedir (âşık). Dost başka bir anlamda da Tanrı'dır, kişinin gönlünde ışıyan tözdür. Yunus Emre'de yaşamak tanrısal tözün bir yansıması olan evrende sevinç duymaktır. Çünkü, bütün varlık türlerinde Tanrı görünmektedir, bu nedenle severek, düşünerek yaşamayı bilen kimse her yerde Tanrı ile karşı karşıyadır. Yaşamak belli nesnelere bağlanmak, yalnız gelip geçici varlıkları edinmek için çırpınmak değildir. Böyle bir yaşama biçimi kişiyi tanrısal tözden uzaklaştırdığı gibi yetkinlikten, bilgelikten de yoksun kılar. Yunus Emre'nin dilinde bilge kişinin adı 'eren'dir. Eren barış içinde yaşamayı, bütün insanları kardeş görmeyi, kendini sevmeyeni bile sevmeyi bilen kişidir. Onun gönlü yalnız sevgiyle, dostluk duygularıyla doludur. Evreni bir tanrısal görünüş alanı olarak bildiğinden, erenin evrene karşı da sevgisi, saygısı vardır. Erenin gözünde insan bir küçük evrendir, büyük evren ise tanrısal tözün kuşattığı sonsuz varlık alanıdır. Eren olma aşamasına ulaşmış kişide erdem, alçakgönüllülük, eli açıklık, yetkinlik, olgunluk bir bütünlük içinde bulunur.Ölüm tinin gövdeden ayrılıp tanrısal kaynağa dönmesiyle gerçekleşir. Bu nedenle ölüm tinle gövde arasında bir ayrılıktır. Gerçekte ölüm yoktur, tinin ölümsüzlüğe ulaşması, yüce kaynağa dönüşü vardır. Çünkü, bütün varlık türleri tanrısal tözün yansıması olduğundan, salt ölüm de söz konusu değildir. Ölümün bir başka anlamı da bilgiden, erdemden, yetkinlikten, sevgiden yoksun kalmaktır. Yunus Emre'nin şiirinde Yeni-Platonculuk'tan kaynaklanan Tasavvuf öğretisinin bütün sorunları bulunur. Bunlara yeni bir çözüm getirmez, Yeni-Platonculuk'un yöntemine dayanarak yorumlar ileri sürer. Bu nedenle onun şiiri Yeni-Platonculuk'un Türkçe açıklanışıdır.
Yunus Emre'nin edebiyat tarihi bakımından, önemli bir yanı da Anadolu'da, Türkçe şiir dilinin öncüsü olması ve tasavvuf sorunlarını yalın, kolay anlaşılır bir dille söyleyişi nedeniyledir. Şiirleri söyleyişi akıcı, sürükleyici bir nitelik taşır. Tasavvufun en güç anlaşılır kavramlarını, Türkçe'nin ses yapısına uygun biçimde dile getirir, şiirinde duygu ve düşünce birliğinden oluşan bir derinlik görülür. Yer yer yalın halk söyleyişine yaklaşan dilinde anlam-uyum bağlantısı bütüncül bir içerik taşır. Ona göre önemli olan bir sözü etkili biçimde söylemektir. Bu nedenle sözün boş bir kavram olmaması, bir varlık sorununu, bir düşünceyi dile getirmesi gerekir. İnsan ancak söz söyleme yetisiyle insandır, konuşan Tanrı durumundadır. Yunus Emre'de Türkçe, şiir dili olma yanında, düşünceyi içeren, açıklayan bir odak özelliği kazanmıştır. Dilinin arılığı, anlatımının şiirsel gücü, dinsel inancındaki içtenliği, aşk, ölüm gibi evrensel şiir konularını etkileyici biçimde anlatışı vb. dolayısıyla bütün Türk edebiyatının en büyük şairlerinden biri sayılmıştır. Günümüzde onun asıl büyük değerinin ise her dinden, her inançtan insanlara aynı gözle bakan insan sevgisinden kaynaklandığı kabul edilmektedir. Yunus Emre'nin biri şiiri, öteki düşünceleriyle olmak üzere, iki yönlü bir etkisi vardır. Gerek dili, gerek görüşleri bakımından halk şiirinin de öncüsü sayılmaktadır. Özellikle tasavvuf inançlarını benimseyen Alevi-Bektaşi geleneğini sürdüren halk ozanları üzerindeki etkisi büyük olmuştur.



AŞKIN ALDI BENDEN BENİ


Işkun aldı benden beni bana seni gerek seni
Ben yanarım düni güni bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinürem ne yokluğa yirinürem
Işkun ile avınuram bana seni gerek seni

Işkun âşıklar öldürür ışk denizine taldurur
Tecellîyile toldurur bana seni gerek seni

Işkun şarâbından içem Mecnûn olup tağa düşem
Sensin dün ü gün endîşem bana seni gerek seni

Sûfilere sohbet gerek ahîlere ahret gerek
Mecnunlara Leylî gerek bana seni gerek seni

Eğer beni öldüreler külüm göğe savuralar
Toprağum anda çağıra bana seni gerek seni

Cennet cennet dedikleri bir kaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları bana seni gerek seni

Yûnus'durur benüm adum gün geldükçe artar odum
İki cihanda maksûdum bana seni gerek seni





BİR KEZ GÖNÜL YIKTINISA

Bir kez gönül yıktınısa
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil

Bir gönülü yaptınısa
Er eteğin tuttunusa
Bir kez hayır ettinise
Binde bir ise az değil

Yol odur ki doğru vara
Göz odur ki Hakk'ı göre
Er odur alçakta dura
Yüceden bakan göz değil

Erden sana nazar ola
İçin dışın pür nur ola
Belî kurtulmuştan ola
Şol kişi kim gammaz değil

Doğru yola gittin ise
Er eteğin tuttunusa
Bir hayır dua ettinise
Birine bindir az değil

Yunus bu sözleri çatar
Sanki balı yağa katar
Halka meta'ların satar
Yükü gevherdir tuz değil





BİZ KİMSEYE KİN TUTMAYIZ

Biz kimseye kin tutmayız
Ağyar dahi dosttur bize
Kanda ıssızlık var ise
Mahalle vü şardır bize

Adımız miskindir bizim
Düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız
Kamu âlem birdir bize

Vatan bize cennetdürür
Yoldaşımız Kak'dürür
Hak'tan yana yönelicek
Başka yollar dardır bize

Dünya bir avrattır karı
Yoldan iltir niceleri
Sürün gitsin öyleleri
Onu sevmek ardır bize

Dünya haramdır haslara
Helal olmuş nekeslere
Biz dünyayı dost tutmayız
Ol dünya murdardır bize

Yunus eydür Allah deriz
Allah ile kapılmışız
Dergâhına yüz tutuban
Hemen bir ikrardır bize



BİZE DİDAR GEREK DÜNYA GEREKMEZ

Bize didar gerek dünya gerekmez
Bize mânâ gerek dâvâ gerekmez

Bize Kadir gecesidir bu gece
Ko seher olmasın seher gerekmez

Bize aşk şerbetinden sun a saki
Bize uçmaklarda Kevser gerekmez

Badyalarda dolu dolu içelim biz
Biz esrik olmazız humar gerekmez

Yunus esriyiben düştü sokakta
Çağırır Taptuk' una âr gerekmez


ÇIKTIM ERİK DALINA

Çıktım erik dalına
Anda yedim üzümü
Bostan ıssı kakıyıp
Der ne yersin kozumu

Uğruluk yaptı bana
Bühtan eyledim ona
Çerçi de geldi aydır
Hani aldın gözgünü

Kerpiç koydum kazana
Poyraz ile kaynattım
Nedir diye sorana
Bandım verdim özünü

İplik verdim cullaha
Sarıp yumak etmemiş
Becid becid ısmarlar
Gelsin alsın bezini

Bir serçenin kanadın
Kırk katıra yüklettim
Çift dahi çekemedi
Şöyle kaldı kazını

Bir sinek bir kartalı
Salladı vurdu yere
Yalan değil gerçektir
Ben de gördüm tozunu

Bir küt ile güreştim
Elsiz ayağım aldı
Güreşip basamadım
Gövündürdü özümü

Kafdağı'ndan bir taşı
Şöyle attılar bana
Öylelik yola düştü
Bozayazdı yüzümü

Balık kavağa çıkmış
Zift turşusun yemeğe
Leylek koduk doğurmuş
Baka şunun sözünü

Gözsüze fısıldadım
Sağır sözüm işitmiş
Dilsiz çağırıp söyler
Dilimdeki sözümü

Bir öküz boğazladım
Kakladım sere kodum
Öküz ıssı geldi der
Boğazladım kazımı

Bundan da kurtulmadım
Nideyim bilemedim
Bir çerçi de geldi der
Kanı aldın gözgümü

Tosbağaya sataştım
Gözsüz sepek yoldaşı
Sordum sefer nereye
Kayseri'ye âzimi

Yunus bir söz söylemiş
Hiçbir söze benzemez
Münafıklar elinden
Örter mâ'na yüzünü




DERVİŞLİK DEDİKLERİ

Dervişlik dedikleri
Hırka ile taç değil
Gönlün derviş eyleyen
Hırkaya muhtaç değil

Hırkanın ne suçu var
Sen yoluna varmazsan
Vargıl yolunca yürü
Er yolu kalmaç değil

Dirsin Şeyh'in aşkına
Yalın ayak başı açık
Er var dirlik dirlikmiş
Yalın ayak aç değil

Durmuş marifet söyler
Erene Yunus Emrem
Yol eriyle yoldadır
Yolsuza yoldaş değil




DOLAP NİÇİN İNİLERSİN

Dolap niçin inilersin
Derdim vardır inilerim
Ben Mevla'ya âşık oldum
Anın için inilerim

Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş Çalap
Derdim vardır inilerim

Beni bir dağda buldular
Kolum kanadım yoldular
Dolaba layık gördüler
Derdim var inilerim

Ben bir dağın ağacıyım
Ne tatlıyım ne acıyım
Ben Mevla'ya duacıyım
Derdim vardır inilerim

Dağdan kestiler hezenim
Bozuldu türlü düzenim
Ben bir usanmaz ozanım
Derdim var inilerim

Dülgerler her yanım yoldu
Her azam yerine kondu
Bu iniltim Haktan geldi
Derdim vardır inilerim

Suyum alçaktan çekerim
Dönüp yükseğe dökerim
Görün ben neler çekerim
Derdim vardır inilerim

Yunus bunda gelen gülmez
Kişi muradına ermez
Bu fanide kimse kalmaz
Derdim var inilerim






ELHAMDÜLİLLAH

Haktan gelen şerbeti içtik elhamdülillah
Şol kudret denizini geçtik elhamdülillah
Şol karşıki dağları meşeleri bağları
Sağlık sefalık ile geçtik elhamdülillah

Kuruyuduk yaş olduk ayak olduk baş olduk
Kanatlandık kuş olduk uçtuk elhamdülillah
Vardığımız illere şol sefa gönüllere
Baba Tapduk ma'nisin saçtık elhamdülillah

Beri gel barışalım yâd isen bilişelim
Atımız eğerlendi eştik elhamdülillah
İndik Rum'u kışladık çok hayr ü şer işledik
Uç bahar geldi geri göçtük elhamdülillah

Dirildik pınar olduk ırıldık ırmak olduk
Aktık denize daldık taştık elhamdülillah
Taptuğun tapusunda kul olduk kapusunda
Yunus miskin çiğ idik piştik elhamdülillah





EVVEL BAHAR OLMAYINCA

Evvel bahar olmayınca
Kızıl gül açılmaz imiş
Kızıl gül açılmayınca
Bülbül zârı kılmaz imiş

Bülbül hevestir ötmeğe
Güle sarmaşıp yatmağa
Bağban kasdeyler satmağa
Gül kadrini bilmez imiş

Bre bağban satma gülü
Haramdır akçesi pulu
İnletme âşık bülbülü
Gözün yaşı dinmez imiş

Yılda bir kez hayvanlara
Aş yeli eser bunlara
Kimi âdem hayvan olur
Hayvan âşık olmaz imiş

Âşık olamıyan âdem
Benzerimiş bir ağaca
Ağaç yemiş vermeyince
Budağı eğilmez imiş

Yunus Emre'm hey biçare
Yârdan ayrıldın âvare
Yârdan ayrılmayınca dost
Yâr kadrini bilmez imiş



EVVEL BENEM AHİR BENEM

Evvel benem ahir benem
Canlara can olan benem
Azıp yolda kalmışlara
Hazır medet eden benem

Bir karara tuttum karar
Benim sırrıma kim erer
Gözsüz beni nerde görer
Gönüllere giren benem

Kün deminde nazar eden
Bir nazarda dünya düzen
Kudretinden han döşeyip
Aşka bünyad olan benem

Düz döşedim bu yerleri
Baskı kodum bu dağları
Sayvan gerdim bu gökleri
Yeri sonra düren benem

Halk içinde dirlik düzen
Dört kitabı doğru yazan
Ak üstüne kara dizen
Ol yazdığı Kur'an benem

Dost ile birliğe yeten
Buyruğu neyise tutan
Mülk eyleyip dünya düzen
O bahçıvan hemen benem

Ben bu yere buyuracak
Yeryüzüne gün vuracak
Ulu deniz mevc urucak
Gemiye yol bulan benem

Diller damaklar şaşıran
Aşk kazanın taşıran
Hamza'yı Kaf'tan aşıran
O ağulu yılan benem

Yunus değil bunu diyen
Kendiliğidir söyleyen
Mutlak kâfir inanmayan
Evvel ahir zaman benem


GAYRIDIR HER MİLLETTEN BU BİZİM MİLLETİMİZ

Gayrıdır her milletten
Bu bizim milletimiz
Hiç dinde bulunmadı
Din ü diyanetimiz

Bu din ü diyanette
Yetmiş iki millette
Bu dünya ol ahrette
Ayrıdır âyâtımız

Zahir suya banmadan
El ayak deprenmeden
Baş sücuda ermeden
Kılınız taatımız

Ne Kâbe ne de mescid
Ne rükû ne de sücud
Hak ile daim becid
Olur münacatımız

Ger Kâbe'ye varalım
Ger mescide girelim
Ger suyuyla yunalım
Çün bile illetimiz

Su ne kadar arıda
Çün yavuz fi'lşin senin
Meğer bizi pâk ede
Hak'tan inayetimiz

Kimin sözün kim bile
Akıl ermez bu hâle
Yarın anda bell'ola
Müslüman mürtedimiz

Yunus canın yenile
Kim dostluğun anıla
Aşk ile dinlerisen
Bilesin kudretimiz



GEL DOSTA GİDELİM GÖNÜL

Yoldaş olalım ikimiz
Gel dosta gidelim gönül
Haldaş olalım ikimiz
Gel dosta gidelim gönül

Gel gidelim can durmadan
Suret terkini urmadan
Araya düşman girmeden
Gel dosta gidelim gönül

Gel gidelim kalma ırak
Dost için kalalım yarag
Şeyh'in katındadır durak
Gel dosta gidelim gönül

Terk edelim ili şarı
Dost için kılalım zarı
Ele getirelim yâri
Gel dosta gidelim gönül

Bu dünyaya kanmayalım
Fanidir aldanmayalım
Bir iken ayrılmayalım
Gel dosta gidelim gönül

Biz bu cihandan geçelim
O dost iline uçalım
Arzu hevadan geçelim
Gel dosta gidelim gönül

Kılavuz olgıl sen bana
Yönelelim dosttan yana
Bakmayalım önden sona
Gel dosta gidelim gönül

Bu dünya olmaz payidar
Aç gözünü canın uyar
Olgıl bana yoldaş u yâr
Gel dosta gidelim gönül

Ölüm haberi gelmeden
Ecel yakamız almadan
Azrail hamle kılmadan
Gel dosta gidelim gönül

Gerçek erene varalım
Hakk'ın haberin soralım
Yunus Emre'yi alalım
Gel dosta gidelim gönül



GEL GÖR BENİ AŞK NEYLEDİ

Ben yürürüm yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne âkilem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi

Gâh eserim yeller gibi
Gâh tozarım yollar gibi
Gâh akarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi

Akar suların çağlarım
Dertli ciğerim dağlarım
Şeyhim anuban ağlarım
Gel gör beni aşk neyledi

Ya elim al kaldır beni
Ya vaslına erdir beni
Çok ağlattın güldür beni
Gel gör beni aşk neyledi

Ben yürürüm ilden ile
Şeyh anarım dilden dile
Gurbette halim kim bile
Gel gör beni aşk neyledi

Mecnun oluban yürürüm
Ol yâri düşte görürüm
Uyanıp melûl olurum
Gel gör beni aşk neyledi

Miskin Yunus biçareyim
Baştan ayağa yareyim
Dost elinde avareyim
Gel gör beni aşk neyledi



GELDİ GEÇTİ ÖMRÜM BENİM

Geldi geçti ömrüm benim şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle geldi şol göz yumup açmış gibi

İşbu söze Hak tanıktır bu can gövdeye konuktur
Bir gün ola çıka gide kafesten kuş uçmuş gibi

Miskin âdem oğlanını benzetmişler ekinciye
Kimi biter kimi yiter yere tohum saçmış gibi

Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi

Bir hastaya vardın ise bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele Hak şarabın içmiş gibi

Bir miskini gördün ise bir eskice virdün ise
Yarın anda sana gele Hak libâsın biçmiş gibi*

Yunus Emre bu dünyada iki kişi kalur derler
Meğer Hızır İlyas ola abı hayat içmiş gibi



*Yarın anda karşı gele hulle donun biçmiş gibi





HAK ÇALAB'IM

Hak Çalab'ım Hak Çalab'ım
Sencileyin yoğ Çalab'ım
Günahlarımız yarlığagıl
Ey rahmeti çoğ Çalab'ım

Ben aydıram ki ey gani
Nedir bu derdin dermanı
Zinhar esirgeme beni
Aşk oduna yak Çalab'ım

Ne sultan ne baylardasın
Ne köşk ü saraylardasın
Girdin miskinler gönlüne
Edindin durak Çalab'ım

Gel kogıl beni yanayım
Baştan başa uşatayım
Ol sevdiğin Muhammed'e
Olayım çırak Çalab'ım

Kullar senin sen kulların
Günahları çoğ bunların
Uçmağına koy bunları
Binsinler burak Çalab'ım

Ne ilmim var ne taatım
Ne gücüm var ne takatim
Meger senin inayetin
Kıla yüzüm ak Çalab'ım

Yarlığagıl sen Yunus'u
Günahlı kullarınla
Eğer yarlıgamazısan
Key katı firak Çalab'ım





HAK CİHANA DOLUDUR

Hak cihana doludur
Kimseler Hakk'ı bilmez
Onu sen senden iste
O senden ayrı olmaz

Dünyaya inanırsın
Rızka benimdir dersin
Niçin yalan söylersin
Çün sen dediğin olmaz

Ahret yavlak ıraktır
Doğruluk gey yaragtır
Ayrılık sarp firaktır
Hiç varan geri gelmez

Dünyaya gelen göçer
Bir bir şerbetin içer
Bu bir köprüdür geçer
Cahiller onu bilmez

Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünyaya kimse kalmaz

Yunus sözün anlarsan
Ma'nisini dinlersen
Sana bir amel gerek
Bunda kimesne kalmaz


İÇÜBENİ YUTAN GELSİN

Bugün sohbet bizim oldu
Bize bizim diyen gelsin
Bu aşk zehrin seve seve
İçübeni yutan gelsin

Kanaat hırkası içre
Selâmet başımı çektim
Melâmet gömleğin biçtim
Ârif olup geyen gelsin

Bu aşk meydanı içinde
Çağırdım bir avaz ettim
Müezzinlik bizim oldu
İmam oldum uyan gelsin

Bu ummanda türlü türlü
Gevher vardır elim ermez
Akar rahmet suyu çağlar
Gönül kirin yuyan gelsin

A dostlar işidin sözüm
Dün etmişim bu gündüzüm
Yavı kılmışam kend'özüm
Bu hak yola giren gelsen

Yunus miskin anı görmüş
Eline bir divan almış
Âlimler okuyamamış
Bu mânâda duyan gelsin




İLİM KENDİN BİLMEKTİR

İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır

Okumaktan murat ne
Kişi Hak'kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru ekmektir

Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen
Abes yere gelmektir

Dört kitabın mânâsı
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır

Yiğirmi dokuz hece
Okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca
Mânâsı ne demektir

Yunus Emre der hoca
Gerekse bin var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir




KALANLARA SELAM OLSUN

Bu dünyadan gider olduk
Kalanlara selam olsun
Bizim için hayır dua
Kılanlara selam olsun

Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara selam olsun

Tenim ortaya açıla
Yakasız gömlek biçile
Bizi bir asân vechile
Yuyanlara selam olsun

Azrail alır canımız
Kurur damarda kanımız
Yuyacağın kefenimiz
Saranlara selam olsun

Selâ verile kastımıza
Gider olduk dostumuza
Namaz için üstümüze
Duranlara selam olsun

Dünyaya gelenler gider
Hergiz gelmez yola gider
Bizim halimizden haber
Soranlara selam olsun

Miskin Yunus söyler sözün
Yaş doldurmuş iki gözün
Bizi bilmeyen ne bilsin
Bilenlere selam olsun





MÂNÂ EVİNE DALDIK

Mânâ evine daldık
Vücut seyrini kıldık
İki cihan seyrini
Cümle vücutta bulduk

Yedi yer yedi göğü
Dağları denizleri
Uçmağ ile tamuyu
Cümle vücutta bulduk

Gece ile gündüzü
Gökte yedi yıldızı
Levhte yazılı sözü
Cümle vücutta bulduk

Musa ağdığı Tûr'u
Yoksa Beyt_ül Mü'mur'u
İsrafil çalan sûru
Cümle vücutta bulduk

Tevrat ile İncil'i
Furkan ile Zebur'u
Bunlardaki beyanı
Cümle vücutta bulduk

Yunus'un sözleri hak
Cümlemiz dedik sadak
Nerd'istersen orda Hak
Cümle vücutta bulduk




MİSKİNLİK İLE GELSİN

Miskinlik ile gelsin
Kimde erlik var ise
Merdivenlerden iterler
Yüksekten bakar ise

Gönül yüksekte gezer
Daima yoldan azar
Dış yüzüne o sızar
İçinde ne var ise

Aksakallı bir koca
Hiç bilmez ki hâl nice
Emek yemesin hacca
Bir gönül yıkar ise

Gönül Çalab'ın tahtı
Çalap gönüle baktı
İki cihan bedbahtı
Kim gönül yıkar ise

Sağır işitmez sözü
Gece sanır gündüzü
Kördür münkirin gözü
Âlem münevver ise

Az söz erin yüküdür
Çok söz hayvan yüküdür
Biline bu söz yeter
Sende gevher var ise

Sen sana ne sanırsan
Ayruğa da anı san
Dört kitabın mânâsı
Budur eğer var ise

Bildin gelenler geçmiş
Konanlar geri göçmüş
Aşk şarabından içmiş
Kim mânâ duyar ise

Yunus yoldan ırasın
Yüksek yerde durmasın
Sinle sırat görmesin
Sevdiği didar ise




NİTEKİM BEN BENİ BİLDİM


Nitekim ben beni bildim
Yakın bil kim Hakkı buldum
Korkum anı buluncaydı
Şimdi korkudan kurtuldum

Ben kimseden korkumazam
Ya bir zerre kayırmazam
Ben imdi kimden korkayım
Korktuğum ile bir oldum

Azrail gelmez yanıma
Sorucu gelmez sinime
Bunlar benden ne sorarlar
Onu sorduran ben oldum

Canlılar bizden el alır
Cansızlar eri ne bilir
Hem verirler hem alırlar
Ben bir ulu divan oldum

Yunus'a Hak açtı kapı
Yunus Hakk'a kılır tapı
Benim işim devlet bâki
Ben kul iken sultan oldum





SENİ SIYGAYA ÇEKER/BİR MOLLA KASIM GELİR

Ben dervişim diyene
Bir ün edesim gelir
Tanıyuban şimdiden
Varup yetesim gelir

Sırat kıldan incedir
Kılıçtan keskincedir
Varıp anın üstüne
Evler yapasım gelir

Altında gayya vardır
İçi nâr ile pürdür
Varıp ol gölgelikte
Biraz yatasım gelir

Ta'n eylemen hocalar
Hatırınız hoş olsun
Varuban ol tamu'da
Biraz yanasım gelir

Ben günahımca yanam
Rahmet suyunda yunam
İki kanat takınam
Biraz uçasım gelir

Andan Cennet'e varam
Hak'kı Cennet'te görem
Hûri ile gılmanı
Bir bir koçasım gelir

Derviş Yunus bu sözü
Eğri büğrü söyleme
Seni sıygaya çeker
Bir Molla Kasım gelir




ŞOL CENNETİN IRMAKLARI

Şol cennetin ırmakları
Akar Allah deyü deyü
Çıkmış İslam bülbülleri
Öter Allah deyü deyü

Salınır tuba dalları
Kur'an okur hem dilleri
Cennet bağının gülleri
Kokar Allah deyü deyü

Kimi yiyip kimi içer
Hep melekler rahmet saçar
İdris nebi hülle biçer
Diker Allah deyü deyü

Altındandır direkleri
Gümüştendir yaprakları
Uzandıkça budakları
Biter Allah deyü deyü

Aydan arıdır yüzleri
Misk ü amberdir sözleri
Cennette huri kızları
Gezer Allah deyü deyü

Hakk'a âşık olan kişi
Akar gözlerinin yaşı
Pür nur olur içi dışı
Söyler Allah deyü deyü

Ne dilersen Hak'tan dile
Kılavuzla gir bu yola
Bülbül âşık olmuş güle
Öter Allah deyü deyü

Açıldı gökler kapısı
Rahmetle doludu hepisi
Sekiz cennetin kapısı
Açar Allah deyü deyü

Rıdvandürür kapı açan
İdrisdürür hülle biçen
Kevser şarabını içen
Kanar Allah deyü deyü

Miskin Yunus var dostuna
Koma bugünü yarına
Yarın Hakk'ın divanına
Varam Allah deyü deyü






ŞÖYLE GARİP BENCİLEYİN

Acep şu yerde varm'ola
Şöyle garip bencileyin
Bağrı başlı gözü yaşlı
Şöyle garip bencileyin

Gezdim Rum ile Şam'ı
Yukarı illeri kamu
Çok istedim bulamadım
Şöyle garip bencileyin

Kimseler garip olmasın
Hasret oduna yanmasın
Hocam kimseler duymasın
Şöyle garip bencileyin

Söyler dilim ağlar gözüm
Gariplere göynür özüm
Meğer ki gökte yıldızım
Şöyle garip bencileyin

Nice bu dert ile yanam
Ecel ere bir gün ölem
Meğer ki sinimde bulam
Şöyle garip bencileyin

Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin

Hey Emre'm Yunus biçare
Bulunmaz derdine çare
Var imdi gez şardan şara
Şöyle garip bencileyin





TAŞTIN YİNE DELİ GÖNÜL

Taştın yine deli gönül
Sular gibi çağlar mısın
Aktın yine kanlı yaşım
Yollarımı bağlar mısın

Nidem elim ermez yâre
Bulunmaz derdime çare
Oldum ilimden avare
Beni bunda eğler misin

Yavı kıldım ben yoldaşı
Onulmaz bağrımın başı
Gözlerimin kanlı yaşı
Irmağ olup çağlar mısın

Ben toprak oldum yolunda
Sen aşırı gözetirsin
Şu karşıma göğüs geren
Taş bağırlı dağlar mısın

Harami gibi yoluma
Aykırı inen karlı dağ
Ben yârimden ayrı düştüm
Sen yolumu bağlar mısın

Karlı dağların başında
Salkım salkım olan bulut
Saçın çözüp benim içün
Yaşın yaşın ağlar mısın

Esridi Yunus'un canı
Yoldayım illerim kanı
Yunus düşte gördü seni
Sayru musun sağlar mısın




YAR YÜREĞİM YAR

Yar yüreğim yar
Gör ki neler var
Bu halk içinde
Bize güler var

Ko gülen gülsün
Hak bizim olsun
Gâfil ne bilsin
Hak'kı sever var

Bu yol uzaktır
Menzili çoktur
Geçidi yoktur
Derin sular var

Girdik bu yola
Aşk ile bile
Gurbetlik ile
Bizi salar var

Her kim merdâne
Gelsin meydâne
Kalmasın câne
Kimde hüner var

Yunus sen bunda
Meydan isteme
Meydan içinde
Merdâneler var






YÜRÜ YÜRÜ YALAN DÜNYA

Yürü yürü yalan dünya
Yalan dünya değil misin
Yedi kez boşalıp yine
Dolan dünya değil misin

Bir od bıraktı özüme
Duman girdi gözüme
Bu gözle bugün yüzüme
Gülen dünya değil misin

Bir od bıraktın vay dile
Tutuştum yandın dert ile
Kıyamete bir kurt ile
Kalan dünya değil misin

Nide idim dağlar aşıp
Dağlar aşıp sular geçip
Havanın önüne düşüp
Yelen dünya değil misin

Yunus Emre'm sür sefayı
Sür sefayı çek cefayı
Ol Muhammed Mustafa'yı
Alan dünya değil misin





YAZILAR:


YUNUS EMRE
Yaşamı üzerine kesin bilgi yok. Çeşitli kaynaklardan Sultan Orhan (Aşıkpaşazâde) ya da Yıldırım Beyazıt (Taşköprülüzade) dönemlerinde yaşadığı, ölüm tarihinin 1439 olduğu belirtilirse de, Risaletü'n-Nushiyye adlı mesnevisini H. 707'de (1307/8) yazmasından yola çıkılarak XIII. yüzyılın son yansıyla XIV. yüzyılın başlarında yaşadığı konusunda birleşilmiştir. Adnan Erzi'nin bulduğu (TTK Belleten, c. XIV. s. 53, Ocak 1950) bir belgeye dayanarak da H. 638'de (1240/41) doğduğu, 82 yıl yaşadığı ve H. 720'de (1320/21) öldüğü kabul edilmektedir. Doğduğu yer konusundaki tartışmalar ise Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy'le Karaman üzerinde yoğunlaşmakla birlikte birincisi daha doğru gözükmektedir. Menakıpnamelerle şiirlerinden çıkarılan bilgilere göre Babalılardan Tapduk Emre'nin dervişidir. Hacı Bektaş'ı Veli'yle ilgisi Vilayetname'den kaynaklanmaktadır. Yine şiirlerinden tasavvuf yolunu seçtiği, iyi bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. Anadolu kentlerini dolaştığı, Azerbaycan ve Şam'a gittiği, Mevlana'yla görüştüğü, giderek şeyh olduğu da bu bilgiler arasındadır. Mezarının bulunduğu yer de tartışmalıdır. Ama Sarıköy'de gömülü olduğu kabul edilerek demiryolu kıyısındaki bir tepeye anıt-mezar yapılmıştır.
Ozanlığının yanısıra dili, düşünceleri, işlediği konularla Anadolu'da gelişen Türk edebiyatının en büyük adlarından sayılan Yunus Emre, yalnız halk ve tekke şiirini değil, divan şiirini de etkiledi, yaşarlığını çağlar boyu sürdürdü. Hece ve aruzla yazdığı şiirlerinde sevgiyi temel aldı. Tasavvufla, İslam düşüncesiyle beslenen dizelerinde insanın kendisiyle, nesnelerle, Tanrıyla ilişkilerini işledi, ölüm, doğum, yaşama bağlılık, Tanrısal adalet, insan sevgisi gibi konuları ele aldı. çağına egemen olan düşünüş biçimi, kültürü konuşulan dille, yalın akıcı bir söyleyişle dile getirdi; kendinden önce yetişmiş İran ozanlarının, çağdaşlarının yapıtlarında geçen kavramlara yeni bir öz, yeni bir deyiş kattı. Bu yanıyla tasavvuf düşüncesini, alevi-bektaşi inançlarını zenginleştirdi, kendi adına bağlanan tekke şiirinin Anadolu'daki ilk temsilcilerinden oldu. En karmaşık sorunları, özellikle birlik (tevhid), yaradılış, evrenin var oluşu gibi dinsel görüşten kaynaklanan konulan bir anlam bütünlüğü, duygu sürekliliği içinde, yapmacığa, sanat oyunlarına kapılmadan, doğaçtan söylercesine şiirleştirdi. İç uyumu gözetip dizeler arasında anlam bağlantıları kurarak, insanı, geçmiş-şimdi-gelecek sürecinde duygu, düşünüş ve davranışlarıyla bütün olarak işledi. Sevgi, umut ve inanç iç içe, durmaksızın birbirine dönüşerek şiirinin özünü oluşturdu. Anadolu'da kargaşanın egemen olduğu bir dönemde birlik düşüncesini, sevgiyle birleşmeyi işlemesi, şiirinin toplumsal bir işlev yüklenmesi onu halkın dilini kullanmaya yöneltti, şiir dilini halkın kullandığı sözcükler, deyimler, kavramlarla zenginleştirdi. Bu öz ve biçim özellikleri halk topluluklarınca benimsenmesine, şiirlerinin bestelenerek tekkelerde okunmasına, kendisinden sonra Yunusların türemesine, ozanı bilinmeyen anonim ürünlerin verilmesine, Türk şiirinde "Yunus Tarzı" denilen bir değer ölçüsünün kullanılmasına yol açtı. Yunus Emre üzerine, bilinen kaynaklarında değerlendirildiği ilk bilimsel inceleme Fuad Köprülü tarafından yapılmıştır (İlk Mutasavvıflar, 1919). Divanının taşbasması ilk yayımı ise 1885'tedir. Yeni harflerle de önce Burhan Toprak (3 cilt, 1933-1934), sonra Abdülbaki Gölpınarlı tarafından yayımlandı (2 cilt, 1943-1948. Yine Gölpınarlı, Yunus Emre-Risalat al Nushiyye ve Divan, 1965; Yunus Emre, Hayatı ve Bütün Şiirleri, 1971). Gölpınarlı'nın Yunus Emre ve Tasavvuf (1961) adlı yapıtı ise Behçet Necatigil'de (Edebiyatımızda isimler Sözlüğü, Yunus Emre maddesi) ve ondan aktaran başka kaynaklarda belirtildiği gibi Divan'ının yeni basımı değil, Yunus Emre'nin yaşamım, dünya görüşünü ve sanatını konu edinen, Yunus'tan seçmelerle Yunus'u izleyenlerin şiirlerinden örnekleri kapsayan bir monografidir. Cahit Öztelli (Yunus Emre, Bütün Şiirleri, 1971) ve Faruk K. Timurtaş (Yunus Emre Divanı, 1972) da Yunus'un şiirlerini yayımladılar. Bütün bu yayımlar arasında bilimsel açıdan en güvenilir olan Gölpınarlı'nın çalışmalarıdır. Aynca Ahmet Adnan Say gün, şiirlerinden bir bölümünü Yunus Emre Oratoryosu adıyla besteledi (1946), Nezihe Araz yaşamını romanlaştırdı (Dertli Dolap, 1961), Orhan Asena'da oyunlaştırdı. (1995 İlke kitabevi yayınlan)

Halk Şiiri Antolojisi
Burhan GÜNEŞ, İlke Kitabevi Yayınları, 1996








YUNUS EMRE'YE SELAM
Selam olsun, Anadolu'nun orta yerinden, Türkiye halkının bağrından dünyaya seslenmiş olan Yunus Emre'ye;
Halkı seven, halkın sevgilisi olmuş Yunus Emre'ye;
Halkın ağzından konuşmuş ve halkı kendi ağzından konuşturmuş Yunus Emre'ye;
Türkçe, insanca ve Yunus'ça olmanın sırrını, yani gerçek şiirin sırrını bulmuş Yunus Emre'ye;
Yüreğini, düşüncesini, ezenlere karşı, ezilenlerden yana koymuşYunus Emre'ye;
Sevgiyi, insanlığı yücelten, tanrılaştıran, tanrıyı alçak gönüllere, insanlığa, sevgiye indiren Yunus Emre'ye;
İnsanları birliğe, dirliğe, doğruluğa, barışa çağıran, yaşamayı seven, ama ölümden korkmayan Yunus Emre'ye;
Şairler şairi, insanlar insanı, garipler garibi, dostlar dostu, Türkmen Kocası Yunus Emre'ye 1971 yılı Türkiye'sinden selam olsun!
Sabahattin EYÜBOĞLU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder