Bu Blogda Ara

4 Ekim 2010 Pazartesi

SAİNT JOHN PERSE





31 Mayıs 1887’de Fransız Antil Adaları’na bağlı Guadeloupe Adası yakınlarında Saint-Léger-les-Feuiles Adası’nda doğdu, 20 Eylül 1975’te Fransa’da Presxu-Île-de-Giens’de yaşamını yitirdi. Asıl adı Marie-René-Auguste-Aléxis Saint-Léger’dir. Edebiyatçı olarak Alexis Saint-Léger Léger adını kullandı ve Saint-John Perse olarak ünlendi. Bordeaux Üniversitesi’nde hukuk, felsefe, klasik edebiyat, antropoloji ve politik bilimler okudu. Sınavla Dışişleri Bakanlığı’na girdi. 1916-1921 yılları arasında Çin’de Şanghay ve Pekin’de; 1921-1932 yılları arasında Aristide Briand’ın yanında sekreterlik, 1933’te dışişleri bakanlığı genel sekreterliği görevlerini yaptı. II. Dünya Savaşı’nda Alman işgaline karşı Fransız Direniş Hareketi’ni desteklediğinden 1940’ta Fransa’nın teslim olması üzerine ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Vichy hükümeti tarafından vatandaşlıktan çıkarıldı, mal varlığına ve bir kısmı yayınlanmamış yapıtlarına el konuldu, şiirleri yok edildi. Kısa sürelerle İngiltere ve Kanada’da bulundu, Archibald MacLeish aracılığıyla Kongre Kütüphanesi’ne (Library of Congress) Fransız edebiyatı danışmanlığına getirildi, Harvard Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1945 yılında yeniden vatandaşlık hakkı elde etmesine karşın 1957 yılına dek Fransa’ya dönmedi. 1960 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır. Saint-John Perse başlangıçta Sembolizm (Simgecilik) etkisindedir, ancak zamanla geliştirdiği biçemde günlük konuşma dilinin dışında, kutsal metinlerdeki ve törenlerdeki anlatımı yolunu kullanan, bu nedenle retorik yanı ağır basan, alegori ve imge kullanımına sıkça yer veren bir yapı görünür; içerik olarak doğayı ve insanı yücelten şiirler yazmıştır.Tüm yapıtları aslında bir ‘insanlık ağıtı’dır, denilebilir.




BİR DÖNENCE İÇİN ŞARKI
Geçen akşam gök gürlüyordu, ve dört yanı mezarlık toprağın üstünde
çınlayışını duyuyordum
insana verilen bu yanıtın, kısaydı ve yalnızca bir çatırtıydı.

Dosttu gökyüzünün sağnağı, bizimleydi, Tanrı’nın gecesi, kötü
havamız oldu
ve sevgi, her yerde, kaynaklarına geri dönüyordu.

Biliyorum, gördüm: yaşam kaynaklarına geri dönüyor, yıldırım
gereçlerini topluyor terk edilmiş taş ocaklarında,
çamların sarı çiçektozu, teras köşelerinde birikiyor,

Ve Tanrı’nın tohumu gidip denizin mor plankton örtülerine
karışıyor.
dağınık Tanrı, bize katılıyor çeşitlilikte.

*

Efendimiz, yerin Sultanı, bakın kar yağıyor, ve gökyüzü çatışmasız,
toprak her türlü semerden bağışık:
Seth’in ve Saül’ün, Che Huang-ti’nin ve Keops’un toprağı.

İnsanların sesi insanlarda, bronzun sesi bronzda, ve dünyada bir
yerlerde
gökyüzünün avazsız, çağın niyetsiz kaldığı bir yerde

bir çocuk geliyor dünyaya kimsenin ne soyunu ne orununu bildiği ve
deha, güvenli vuruşlarla vuruyor saf bir alnın yüzeylerine.

Ey Toprak, Anamız, kaygılanmayın bu soy için: çağ hızlı, çağ yığın ve
yaşam gidiyor yoluna.
Biz ki kaynağımızı tanımadık ve dingin bir köy bulamayacağız ölümde,
bir şarkı yükseliyor içimizden:

Toprak’la insan arasında bir saatlik dönence.


Saint John PERSE


Çeviri: Samih RİFAT



CHRONIQUE’TEN
… Büyük çağ, işte geldik – insan ayaklarımız çıkışa dönük. İstifçilik
yetti artık, harmanımızı rüzgârlandırmak, şereflendirmek
zaman geldi.

Yarın büyük boralar meyveleri çalacaklar, şimşek iş başında olacak.
Göğün asası iniyor, toprağa damgasını vurmaya. Birlik kuruldu.

Ah! Mutlu azınlık da kalksın ayağa, yeryüzünün pek büyük ağaçları
kalksın, izinden gittiğimiz bir büyük ruhlar oymağı gibi… Ve
akşamın şiddeti insin, tatlılığın haberiyle insin, yıkıcı taşlardan
yollar, lavantayla aydınlanmış yollar üstüne…

O zaman, ambere takılmış en yüksek sapta, fildişi safirinin üstünde
Yarı çözük, en yüksek yaprağı titreyişi.

Hareketlerimiz şimşek bahçelerinde uzaklaşıyor…

Başkaları kursun yapıları, kayalar ve lavlar arasında. Mermerleri
başkaları diksen şehre.

Bizim için yüce macera türküyle başladı.Yeni elin açtığı yol ve
doruktan doruğa taşınan ateşler.

Harem türküleri değil, gece türküleri, yani Macar Kraliçesinin
türküleri değil, eski aile kılıçlarının aslı uçlarında kırmızı mısırlar
tanelenirken söylenmez.

Daha ağır türkü, başka kılıcın türküsü, şeref ve büyük çağ türküsü
gibi ve Ustanın türküsü, akşam vakti, ocak başında, yolunu
yapayalnız uçan Ustanın.

…Ocak, ruh önünde ruhun gururu, büyük ve mavi kılıçta büyüyen
ruhun gururu.


Saint John PERSE


Çeviri: Tahsin YÜCEL


DUVAR
Senin düş çemberini engellemek içindir karşıda uzanan duvar.
Fakat çığlıklanır imge.
Yağlı koltuğun bir kanadına dayalı başın.
yoklarsın dişlerini dilinle:yağın ve salçanın tadı
çürütürken diş etlerini.
Ve düşünü kurarsın adanın üzerindeki ak bulutların,
yeşil bir gün ışırken bağrında giz dolu suların.
…Sürgündeki özün teridir bu, tohumları uzun kılıflı
bitkilerin acı sızıntısı gibi, olgun mangrovların sinsi acılığı,
ve tohum kılıflarındaki kara nesnenin buruk sevinci gibi.
Bu ölü ağaç kovuklarındaki karıncaların yaban balıdır,
Yeşil bir meyvanın buruk tadıdır gün doğuşunda içtiğin;
havadır, sütlü ve tuzlu alizelerin tadınca..
Sevinç! Ey gökyüzünün yücelerine salınmış sevinç! Ak ketenler
ışıyor, otlar ve yapraklarla örtülü görünmez avlular ve uzun
bir günün yüzyılında boyanmış toprağın yeşil nimetleri….


Saint John PERSE


Çeviri: Mazhar CANDAN

NÂİBİN HİKÂYESİ
Yendin! Yendin! Kan ne güzeldi ve el başparmakla ve parmakla kılıcı
silen!..
Şeydi
aylar vardı. Ve biz sıcaktan yanıyorduk. Ellerindeki kafeslerde yeşil
kuşlarla kaçışan kadınlar hatırlıyorum; alay eden sakatlar ve
ülkenin en büyük gölünde takla atan durgun adamlar… Tek
gözlü bir deve üstünde çitlerin ardında koşan bir peygamber…
Ve insan meyveleriyle yüklü odun yığınları yıkılıyordu. Ve krallar
ölümün kokuları arasında çıplak yatıyorlardı. Ve kardeş küller
sıcaklığını yitirdiği vakit,
bu ak kemikleri topladık işte
buruk şarapta yıkanan.


Saint John PERSE


Çeviri:
İlhan BERK




ÖVGÜLER
Ey!.. Sen ey ne denli övsem yeri!
Sarı eller altındaki alnım,
andığın olur mu hiç o gece terlerini?
O ateşler içinde geçen yarı geceyi, o boş, anlamsız, o sarnıç tadında?
Sabah koylarında kişiyi şıkır şıkır oynatacak
O tiril tiril mavi tan çiçeklerini?
O sivrisinek vızıltısı gibi sessiz öğleyi,
Ve o renkler denizinden fırlatılan okları?..

Sen ey! Sen ey ne denli övsem yeri!
Çalgılı kocaman gemiler vardı rıhtımda;
bakam ağaçları dolu burunlar; ve pırıl pırıl yaban yemişleri…
Peki n’oldu rıhtımdaki o çalgılı kocaman gemiler?
Hurma dalları!.. O eski günlerde
Görülmez yolculuklara saplanmış, o pek saf bir deniz
meyvelikler üstünde kat kat yükselen bir gök örneği
gırtlağına dek dolardı; kuşlar, altın meyveler
ve mavi balıklarla.

O günlerde daha bir gösterişli doruklardan saçılan güzel kokular
bir başka çağlardan bir hava estirirdi;
ve o kalın kabuklarıyla pek böbürlenen
babamın bahçesindeki bir o tarçın ağacıyla
başı dönmüş bir evren, kendinden geçip sayıklardı.
(Ey… Sen ey denli övsem yeri! Ey tükenmek bilmez masal
ve ey bolluk sofrası!)


Saint John PERSE


Çeviri: Tahsin SARAÇ


ŞARKI
Atım durmuş kumrular dolu bir ağacın altında, öyle
pürüzsüz bir ıslık çalıyorum ki, hiçbir sözü tutmaz oluyor
kıyılarına karşı bütün bu akarsular. (Canlı yapraklar övünç
imgesidir sabahta)…

*

Ve üzgün olsa da kişi, gün doğmadan kalkıyor ve
çekine çekine ilgi kuruyor yaşlı bir ağaçla, çenesini son
yıldıza dayayıp, görüyor aç göğün dibinde sevince dönüşen
o büyük, duru şeyleri…

*

Atım durdu kuğuran ağacın altında, daha da pürüzsüz
bir ıslık çalıyorum… Ve erinç onlarla olsun, öleceklerse, ki
hiç görmediler bu günü. Ama kardeşim ozandan haberler var.
Pek tatlı bir şey yazdı gene. Ve bir iki bilen oldu bunu…


Saint John PERSE


Çeviri:
Sait MADEN








SÜRGÜN I.
Archibald Mac Leish’e

Kumlara açılan kapılar, sürgüne açılan kapılar,
Fenercilere anahtarlar ve eşik taşına serilmiş ay:
Siz, beni konuklayan, bırakın bana sırça köşkünüzü kumlardaki
Biliyor yaramızda mızrak demirlerini o alçı taşından yaz
Bir yer seçiyorum, ortada ve hiç, o kemik yığını gibi mevsimlerin,
Ve tüm kumsallarında yeryüzünün, bırakıp kaçıyor yanmaz yatağını,
o tüten tanrısal öz
Kendilerinden geçirmek içindir Tauride prenslerini, şu kasınmaları
şimşeğin.


Saint John PERSE


Çeviri: Tahsin SARAÇ




YAPITLARI
Éloges (Övgüler, 1911)
Anabase (Anabasis,1924)
Amitié du Prince (Hükümdarın Dostluğu, 1924)
Exile (Sürgün, 1942)
Poème l'Etrangère (Yabancı Bir Kadına Şiir, 1943)
Pluies (Yağmurlar, 1943)
Neiges (Karlar, 1944)
Vents (Rüzgârlar, 1946)
Œuvre Poétique (Toplu Şiirler, 1953)
Amers (Kerterizler,1957)
Chronique (Geçen Zaman/Tarihçe,1960)
Oiseaux (Kuşlar, 1962)
Œuvres Complétes (Toplu Yapıtlar, 1972)
Chant Pour Un Équinoxe (Bir Dönence İçin Şarkı, 1975)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder