Bu Blogda Ara

14 Eylül 2010 Salı

CHARLES BAUDELAIRE




Fransız şair, eleştirmen, Poe çevirmeni ve modern şiirin kurucularından Charles Pierre Baudelaire 9 Nisan 1821'de Paris'te doğdu, 31 Ağustos 1867'de yine aynı kentte öldü. Yeniden evlenmiş genç ve alımlı bir anne ile kendisini anlamayan bir üvey baba elinde sıkıntılı ve güç bir çocukluk dönemi geçirmiştir. Lise yıllarında yazdığı şiirleri ile dikkat çekti. Hukuk öğrenimine başlamış ama on dokuz yaşında iken edebiyattan vazgeçsin diye bir ticaret gemisine verilmiş, bu gemi ile Hint Okyanusu'na kadar gitmiş (1841), Paris'e dönünce gazetelerde çalışmış, bir ara politikaya girmiş, adı 1848 Devrimi'ni hazırlayanlar arasında yer almıştır. Bu arada şiirler, sanatla ilgili eleştiri ve makaleler yayımlamıştır. Edgar Allen Poe'nun yapıtlarını Fransızca'ya çevirmiştir. Baudelaire, Les Fleurs du Mal (Kötülük Çiçekleri)'ndeki 6 şiirinin muzır neşriyat olduğu ve Tanrı'ya hakaret içerdiği savıyla mahkûm edilmiştir. Paris'in bohem yaşantısında frengi hastalığına yakalanmış, afyon ve esrar bağımlısı olmuştur. İki yıl kaldığı Belçika dönüşünde felç olmuş ve Paris'te yaşamını yitirmiştir.










ALBATROS
sık sık eğlenmek için gemi adamları,
yakalarlar albatrosları, koca kuşları denizlerin,
geminin izindeki, miskin yoldaşları,
uçurumlarında kayan iç yakan genizlerin

bırakıldıklarında döşemelerin üstüne,
maviliklerin bu yeteneksiz ve çekingen kralları,
unuturlar iki yanda, gariban bir halde
bir çift kürek gibi, o büyük beyaz kanatları

bu kanatlı seyyah, böylesine acemi ve bitkin!
biraz evvel ne kadar güzel idi, şimdiyse komik ve çirkin!
biri, suretyakanıyla (*) gagasını sinir eder!
uçuyordu ya demin bu âciz, öteki aksayarak yapar taklidini!

şairdir, bulutların prensine benzeyen
fırtınalarla görünüp, okçularla*)
(*alay eden;
yuhalamalar arasında dünyaya sürülen,
devasa kanatlarıdır, rahatça yürümesini engelleyen.

Charles BAUDELAIRE
Çeviren : Reha YÜNLÜEL
Şiirin Aslı :
L'albatros

 
ALIP GÖTÜREN KOKU    (Parfum Exotique)
 
Gözlerim kapalı, bir sonbahar akşamında;
Sıcak göğsünün kokusunu içime çeker,
Dalarım; gözlerimden mesut kıyılar geçer,
Hep aynı günün ateşi vurur sularına.
 
Sonra birden görünür baygın, tembel bir ada;
Garip ağaçlar, hoş meyveler verir tabiat;
Erkeklerin biçimli vücutlarında sıhhat
Ve bir safiyet kadınların bakışlarında.
 
O güzel iklimlere sürükler beni kokun;
Bir liman görürüm, yelkenle, direkle dolu;
Tekneler, son seferin meşakkatiyle yorgun.
 
Burnuma kadar gelen hava kokular taşır.
Yemyeşil demirhindilerden gelen bu koku
İçimde gemici şarkılarına karışır.
 
Charles  BAUDELAIRE
 
Çeviri : Orhan Veli KANIK


 
ÂŞIKLARIN ÖLÜMÜ
Yatağımız olacak, hafif kokuyla dolu,
Divanımız olacak, bir mezar gibi derin;
Bizim için açılmış, en güzel iklimlerin
O garip çiçekleri süsliyecek konsolu.
 
Son sıcaklıklarını sarfedecek hovarda,
Birer ulu meşale olacak kalblerimiz;
Çifte ışıklarından gidip gelecek bir iz
İkimizin ruhunda, o ikiz aynalarda.
 
Pembe, lâhuti* mavi bir akşam saatinde,
Veda'la dolu, uzun bir hıçkırık halinde
Yanacak aramızda bir tek şimşeğin feri;
 
Nihayet kapıları biraz aralıyarak,
Sadık ve şen bir melek gelip uyandıracak
Buğulu aynaları ve ölmüş alevleri.
 
 
*Lâhuti: İlahi, Tanrı alemine ait, Rabbani.
 
 
 
 
Charles  BAUDELAIRE
 

            Çeviri : Sabri Esat SİYAVUŞGİL




 
 
BALKON
Hâtıralar annesi, sevgililer sultanı
Ey beni şâdeden yâr, ey tapındığım kadın.
Ocak başında seviştiğimiz o zamanı,
O cânım akşamları elbette hatırlarsın.
Hâtıralar annesi, sevgililer sultanı.
 
O akşamlar, kömür aleviyle aydınlanan!
Ya pembe buğulu akşamlar, balkonda geçen
Başım göğsünde, ne severdin beni o zaman!
Ne söylediysek çoğu ölmeyecek şeylerden!
O akşamlar, kömür aleviyle aydınlanan!
 
Ne güzeldir güneşler sıcak yaz akşamları!
Kâinat ne derindir, kalp ne kudretle çarpar!
Üstüne eğilirken ey aşkımın pınarı,
Sanırdım ciğerimde kanının kokusu var.
Ne güzeldir güneşler sıcak yaz akşamları!
 
Kalınlaşan bir duvardı aramızda gece.
Seçerdim o karanlıkta gözbebeklerini
Mestolur, mahvolurdum nefesini içtikçe
Bulmuştu ayakların ellerimde yerini.
Kalınlaşan bir duvardı aramızda gece.
 
Bana vergi o tatlı demleri hatırlamak;
Yeniden yaşadığım, dizlerinin dibinde
O "mestinâz" güzelliğini boştur aramak,
Sevgili vücudundan  kalbinden başka yerde,
Bana vergi o tatlı demleri hatırlamak;
 
O yeminler, kokular, sonu gelmez öpüşler,
Dipsiz bir uçurumdan tekrar doğacak mıdır?
Nasıl yükselirse göğe taptaze güneşler.
Güneşler ki en derin denizlerde yıkanır.
O yeminler, kokular, sonu gelmez öpüşler!
 
 
 
        
Charles  BAUDELAIRE
 
Çeviri : Cahit Sıtkı TARANCI
 
 
 
ÇALAR SAAT
Çalar saat! uğursuz Allah, korkunç, bir karar,
Parmağı bizi tehdit eder, bize der: "Hatırla!"
Bir hedefteymiş gibi dikilecek yakında
Dehşet dolu kalbinde ürpermiş ıstıraplar;
 
Kaçacak ufka doğru o buharı andıran
Zevk, kulisin nihayetinde bir rakkas gibi;
Her insanın bütün ömrü boyunca nasibi
Nimeti bir parça yiyor senden de her an.
 
Ve saniye, üçbin altıyüz kere saatte
Fısıldıyor: Hatırla! Hatırla! - Koşan böcek
Sesiyle, şimdi der: Ben 'Geçmiş Zamanım' gerçek,
Ve emdim kirli hortumumla ömrünü işte!
 
'Remember!' Hatırla ey sefih! 'Esto memor!'
(Aşinasıdır hançerem bütün lisanların.)
Dakikalar o külçelerdir ki fani çılgın,
Altınını almadan atmaması doğrudur!
 
'Hatırla' ki zaman muhteris bir kumarbazdır
Hilesiz kazanır, bu bir kanun, her koyuşta.
Gün sona eriyor; gece büyüyor; hatırla
Susuzdur her girdap; su saati boşalır.
 
Yakında çalacak saat ve ilâhî kader,
Ve şan dolu Fazilet, henüz bâkire zevce,
Ne nedamet o dahi (ah! son misafirhane!)
Ve hepsi diyecek: "Vakit, koca ödlek! geber!"
 
 
 
        
Charles  BAUDELAIRE
 
Çeviri : Ahmet Muhip DRANAS
 
 
DÜŞMAN
Tükendi gençliğim karanlıklarda,
Çılgın fırtınalarda ve yağmurlarda;
Güneş bazan açtı, kapandı derhal
Bahtımın yazgısı karanlıklarda;
Öyle harap ettiler ki gönül bahçemi
Dallar hep kırıldı, yapraklar yerde
Kuytularda birkaç meyvesi kaldı...

İşte ulaştım güz aylarına
Fikirler sararmış yapraklar gibi;
Kullanmalı artık her bir aleti
Küreği, tırmığı ve ötekileri,
Düzeltip onarmak için yeniden
Bahçemdeki bütün harap yerleri
Suların basıp da oyup açtığı
Kocaman çukurları mezarlar gibi...

Hayal ettiğim yeni çiçekler,
Acaba bulurlar mı kimbilir,
Ardıç kuşlarının bulduğu gibi
Güç alabilecekleri her bir gıdayı,
Gizemli gıdayı, özlü gıdayı
Bu sulak topraklarda. Bu hoş havada.

Ey acı! Ey acı! Yiyip bitiriyor hayatı zaman,
Ve yüreğimizi kemiren düşman
Bu anlaşılmaz, bu garip düşman
Büyüyüp güçleniyor kanlarımızla
Durmadan kaybettiğimiz kanlarımızla.




Çeviri : Şevket SEYDİALİOĞLU



 
DÜŞMAN
Gençliğim bir karanlık fırtına oldu,
Birkaç yerinde parlak güneşler açan;
Öyle harap çıktım ki bu fırtınadan,
Bahçemde kızarmış tek tük meyve kaldı.
 
İşte fikirlerin güzüne ulaştım,
Suyun mezarlar gibi çukur açtığı
sel basmış toprakları durmayıp gayrı,
Kürekler, tırmıklarla onarman lazım.
 
Boyatacak mı ki sırrî gıdayı bulup
hayal ettiğin yeni çiçekler acap
Bir kumsal gibi yıkanmış bu topraklardan
 
-Ey acı! ey acı! Zaman ömrü yiyor,
Ve kalbimizi kemiren sinsi düşman
Kaybettiğimiz kanla gelişip büyüyor!
 
 
 
        
Charles  BAUDELAIRE
 
Çeviri : Ahmet Muhip DRANAS
 
 
GÖNÜLLÜ ÖLÜ
Koyu bir çamur bulup solucanlara uysam,
Bir derin çukur kazsam cânım için cihanda,
Serip kart kemikler'mi, bi yatsam, bi uyusam,
Bataklığa gömülmüş timsah gibi nisyanda.
 
Nefretim vasiyetler, nefretim kabirler tüm.
Avuç açacağama bidamlacık yaş için,
Sağken, akbabaları başıma üşürürüm,
Gölkanlara belensin o cenabet cesetim!
 
Kurtlar, gözsüz-kulaksız, benim kankardeşlerim,
Bolahenk feylesoflar, daldölleri leşlerin,
İşte size bir ölü, güloynar ve gönüllü!
 
Örenimin üstünde fırdönün gönlünüzce!
Var mı ölümden öte ölüye bir işkence,
Ölümü seçmiş madem ölülerle bu ölü?
 
 
 
        
Charles  BAUDELAIRE
 
Çeviri : Can YÜCEL
 
 
 
GÜZEL GEMİ
Ey güzeller güzeli, sana demem o ki,
Binbir ışıkla renk bezemiş gençliğini;
            Çizmek isterim resmini tez,
Kucak kucağadır orada ilkyaz ve güz.
 
Andırır havada savrulan eteklerin,
O ince, upuzun, güzel gemilerin
            Vuruşunu açığa, uzak;
Ardından bir uyumun, bezgince, yumuşak.
 
Üstünde boynunun, omuzlarının, dimdik,
Yükselir başın bir alımla görülmedik;
            Taçla süslü bir bakış soğuk,
Yürür gidersin yolunda sen, göksel çocuk.
 
Ey güzeller güzeli, sana demem o ki,
Binbir ışıkla renk bezemiş gençliğini;
            Çizmek isterim resmini tez,
Kucak kucağadır orada ilkyaz ve güz.
 
Göğsün ki başlar ve yuvarlaklaşır gittikçe,
Göğsün ki görülmedik en eşsiz çekmece,
            Aydınlık ve yuvarlak bir düş,
İki kalkan onlar, şimşekler vurmuş;
 
O çıldırtan göğsün süslü pembe güllerle,
Saklandığı gizlerin, dolu nelerle,
            Eskimiş şaraplar ve ıtır,
Orada duymak ve düşünmek sayıklamaktır.
 
Andırır havada savrulan eteklerin,
O ince, upuzun, güzel gemilerin
            Vuruşunu açığa uzak
Ardından bir uyumun, bezgince, yumuşak.
 
 
O soylu bacakların senin avlamakta,
Çılgınca istekleri, etekler ardında,
            Aranan özsuyudur aşkın,
Süzülmüş tortulardan karanlıkların.
 
Kolların, yeni yetme erkekleri saran,
Başka mı ki uzun ve parlak yılanlardan,
            Sarar âşığını sımsıkı,
Hep sende duracak o iz, çıkartma tıpkı.
 
Üstünde boynunun, omuzlarının, dimdik,
Yükselir başın bir alımla görülmedik,
            Taçla süslü bir bakış soğuk,
Yürür gidersin yolunda sen, göksel çocuk.
 
 
 
 
        
Charles  BAUDELAIRE
 
Çeviri : Sabahattin Kudret AKSAL
 
 
HORTLAK
Canavar bakışlı ruhlar gibi
Yatağına geleceğim tekrar;
Süzüleceğim yanına kadar,
Dört yanım gecenin gölgeleri.
 
Öpecek, öpeceğim, esmerim,
Seni aydan soğuk öpüşlerle,
Nasıl sürünür, bir gibi yerle,
Yılan; seni öyle seveceğim.
 
Vakta ki soluk bir gün doğacak
Boş bulacaksın yattığım yeri,
Ki bütün gün soğuk kalacaktır.
 
Hayatın, gençliğin üzerinde
Sevgiyle hükmeder başkaları,
Bense hükmedeceğim, dehşetle.
 
 
 
        
Charles  BAUDELAIRE
 
Çeviri : Orhan Veli KANIK
 
 
İÇE KAPANIŞ
Derdim: yeter, sakin ol, dinlen biraz artık;
Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam,
Siyah örtülere sardı şehri karanlık;
Kimine huzur iner gökten, kimine gam.
 
Bırak, şehrin iğrenç kalabalığı gitsin,
Yesin kamçısını hazzın sefil cümbüşte;
Toplasın acı meyvesini nedametin
Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle.
 
Bak göğün balkonlarından, geçmiş seneler
Eski zaman esvaplariyle eğilmişler;
Hüzün yükseliyor, güleryüzle, sulardan.
 
Seyret bir kemerde yorgun ölen güneşi
Ve uzun bir kefen gibi doğuyu saran
Geceyi dinle, yürüyen tatlı geceyi.
 
 
 
        
Charles  BAUDELAIRE
 
Çeviri : Sabahattin EYÜBOĞLU
 
 
 
İNSAN VE DENİZ
Sen, hür adam, seveceksin denizi her zaman;
Deniz aynandır senin, kendini seyredersin
Bakarken, akıp giden dalgaların ardından.
Sen de o kadar acı bir girdaba benzersin.
 
Haz duyarsın sulardaki aksine dalmaktan;
Gözlerinden, kollarından öpersin; ve kalbin
Kendi derdini duyup avunur çoğu zaman,
O azgın, o vahşi haykırışında denizin.
 
Kendi âleminizdesinizdir ikiniz de.
Kimse bilmez, ey ruh, uçurumlarını senin;
Sırlarınız daima, daima içinizde;
Ey deniz, nerde senin o iç hazinelerin?
 
Ama işte gene de binlerce yıldan beri
Cenkleşir durursunuz, duymadan acı, keder;
Ne kadar seversiniz çırpınmayı, ölmeyi,
Ey hırslarına gem vurulamayan kardeşler!
 
 
 
        
Charles  BAUDELAIRE



 
MAESTA ET ERRABUNDA    (HÜZÜN VE SERSERİ)
 
 
Agathe, uçtuğu var mı ruhunun arasıra,
Büyülü, mavi, derin ve ışıl ışıl yanan
Bambaşka denizlere, bambaşka semalara,
Şu kahrolası şehrin simsiyah havasından?
Agathe, uçtuğu var mı ruhunun arasıra?
 
Hey trenler, vapurlar beni burdan götürün!
Ne var gözyaşlarından çamurlar yuğuracak?
Arasıra der mi ki Agathe'ın ruhu, üzgün,
"Nedametten, azaptan ve ıstıraptan uzak
Hey trenler, vapurlar, beni burdan götürün."
 
Ne kadar uzaktasın ey mis kokulu cennet,
Ey, sadece sevincin, aşkın ürperdiği yer,
Ey her ruhun içinde bulunduğu saf şehvet,
Ey bir ömür boyunca gönül verilen şeyler!
Ne kadar uzaktasın ey mis kokulu cennet!
 
Ah o yeşil cenneti, çocuksu sevdaların,
O koşuşlar, şarkılar, o demetler, buseler,
İnildeyen kemanlar arkasında sırtların,
Akşam, korkuluklarda şarap dolu kâseler,
- Âh o yeşil cenneti çocuksu sevdaların!
 
O bilinmez zevklerin yüzdüğü mâsum belde?
Çok daha uzakta mı yoksa Çin'den, Maçin'den?
Beyhude bir arzu mu inildeyen dillerde,
Canlanan bir hayal mi billûr sesler içinden,
O bilinmez zevklerin yüzdüğü mâsum belde?
 
 
        
Charles  BAUDELAIRE
 
Çeviri : Sait MADEN
 
 
 
PORTRE
Hastalık ve ölüm çevirir küle
Bütün ateşleri bizim'çin yanan.
Aşk ve şevk dolu bu iri gözlerle,
Kalbimin boğulduğu bu ağızdan,
 
Bu öpüşten merhem gibi etkili,
Bu coşkudan bir ışık kadar keskin,
Ne kalır? Ruhum, bu dehşet verici!
Sadece üç çizgi, soluk bir resim,
 
Ölür, benim gibi bir yalnızlıkta,
Ve zaman, o küfürbaz ihtiyar ki,
Sürtünüyor her gün sert kanadıyla...
 
Hayat ve Sanatın kara katili,
Öldürmeyeceksin bende kalanı
Zevkim ve şanım olan kadını!
 
 
 
        
Charles  BAUDELAIRE
 
Çeviri: Ahmet NECDET
 
 
SEYAHATE DAVET
Kardeşim, yavrum,
Sana benzeyen bir yer
Düşünüyorum;
Gidip orda beraber
Yaşamanın, sevmenin,
Sevmenin ve ölmenin
O yerde bir gün,
Saadetini düşün.
Karışık göklerinin
Islak güneşlerinde,
O hain gözlerinin,
Bol yaşları içinde
Daima parıltılı
Gözlerinin esrarlı
Cazibesi var.
 
Orda ne varsa süs, sükun ve şehvet,
İntizam ve güzellikten ibaret.
 
Üstünde güya
Senelerin cilası
Parlayan eşya
Süslerdi odamızı;
Bu bulunmaz çiçekler,
Kokularını amber
Kokularına
Mezcederdi boyuna!
Orda tavanlar zengin,
Ve derindir aynalar;
Her köşede sevdiğin
O şark ihtişamı var.
Her şey kendi dilince
Ses verir bize;
Ve kalbini gizlice
Gösterir bize.
Orda ne varsa süs, sükun ve şehvet,
İntizam ve güzellikten ibaret.
 
Bir baksaydın bu
Kanallarda ne kadar
Serseri ruhlu,
Uyuyan gemiler var;
Hem gidermek içindir
İnan ki en küçük bir
Arzunu, onlar
Uzaktan geliyorlar.
O akşamlarda gurup,
Tarlalar ve kanallar
Ve bütün şehri yakut
Ve altınlara boğar.
Orda kainat hulya
İle sarhoştur,
Sıcak, sıcak bir ziya
İçinde uyur.
 
Orda ne varsa süs, sükun ve şehvet,
İntizam ve güzellikten ibaret.
 
 
        
Charles  BAUDELAIRE
 
Çeviri : Cahit Sıtkı TARANCI
 
        
 
 
SONUÇ
Gönlüm  rahat, çıktım  dağın  tepesine,
Hastane, hapisane, kerhane, araf, cehennem,
Kent görünüyor tüm genişliğince,
 
Çiçekler  gibi  açar  tüm  aykırılıkları.
Boşuna  gözyaşı  dökmeye  gitmezdim  oraya,
Sen de  bilirsin, ey  Şeytan, kırık  umutlarımın anası;
 
Kocamış  bir  kadının  kocamış  belalısı  gibi
Sarhoş  olmak  isterdim  o  koca  orospuyla,
Cehennem  büyüsü  gençleştirirdi  beni.
 
Sabah  yataklarında  uyu  daha  gönlün  dilerse,
Ağır, karanlık, nezleli, gönlün  dilerse  dolaş
Altın  işlemeli  akşam  perdelerinde,
 
Seviyorum  seni, rezil  başkent! Orospular
Ve  haydutlar, sunduğunuz  hazlar  sonsuz,
Yazık ki  anlamaz  bayağı  inançsızlar.
 
 
        
Charles  BAUDELAIRE
 
Çeviri : Tahsin YÜCEL
 
 
SÖYLEŞİ
Siz aydınlık, kızıl bir güz göğüsünüz,
Benimse içimde hüzün dalga dalgadır.
Ve üzgün dudaklarımın üstünden deniz
Çekilirken buruk anılar bırakır.
 
-Cansız göğsümde elin boşa dolanıyor;
Yaralı... ve sızlıyor dokunduğun o yer,
Kadınlar pençeleyip dişledi, kanıyor,
Arama, hayvanlar yüreğimi yedi.
 
Davul gibi gümleyen bir saray bu yürek,
Ayyaşların, canilerin hora teptiği!
-Tadıyor çıplak boynunu koku, yüzerek!..
 
Ey güzellik, ruhların çakıllı düveni!
Diyorsun, bu kanlı yürek yok olup bitsin,
Kalanı alev gözlerin yakıp kül etsin!
 
 
 
        
Charles  BAUDELAIRE
 
Çeviri: Erdoğan ALKAN
 
 
YABANCI
-En çok kimi seviyorsun garip yabancı?
Anneni mi, babanı mı, kardeşlerini mi?
-Ne annem var, ne babam, ne de kardeşlerim.
-Vatanını mı?
-Nerde olduğunu bile bilmiyorum.
-Yoksa parayı mı?
-Nefret ederim ondan.
-O halde neyi seversin esrarlı yabancı?
-Bulutları severim.
Karşıdan gelen ve karşılara giden bulutları.
 
 
        

 
Çeviri: Ayhan HÜNALP
 
 
 
YIKIM
Durmadan kımıldanır iki yanımda Şeytan,
Yüzer çevremde ele gelmeyen hava gibi.
Duyarım ciğerimde onu yanan, tutuşan
Sonsuz, tedirgin salar içime istekleri.
 
Ara sıra bilip sanata düşkünlüğümü
Döner en güzel kadınlara döner dünyada.
Aldanıp sudan sözlerine tanrının günü,
Alışır dudaklarım en alçak şuruplara.
 
İşte böyle giderim, Tanrı gözünden ırak,
Yorgun, tedirgin, soluk soluğa ağlıyarak
Issız, derin Can sıkıntısı ovalarına.
 
Atar böylece şaşkınlık dolu gözlerime
Kirli giysiler, açılmış yaraları sonra,
Korkunç Yıkım'ın kanlı takımını yıllarca!
 
 
        
Charles  BAUDELAIRE
 
Çeviren: Abdullah Rıza ERGÜVEN
 
YOKSULLARIN ÖLÜMÜ
Ölüm, avutan da -ne çare ki- yaşatan da;
Hayatın sonu; yine de tek ümit, tek güven;
Bizi bir iksir gibi kavrayan, sarhoş eden;
Karda kışta, boralar, tipiler arasında.
 
Akşamlara kadar didinmek gücünü veren;
Parıldayan tek ışık, kapkaranlık dünyada;
Dört kitabın yazdığı o koskocaman handa
Mümkün artık doyup, dinlenip uyuyabilmen.
 
Sihirli parmaklarla, üstüne titreyerek,
Uykuların en güzelini getiren melek;
Yoksulun, çıplağın yatağını yapan eller.
 
Tılsımlı ambar; tanrıların şerefi, şanı;
Yoksulun dağarcığı ve en eski vatanı;
Bilinmedik göklere açılan tâk-ı zafer.
 
 
 
        
 
        
Charles  BAUDELAIRE
 
Çeviri : Orhan Veli KANIK
 
        
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder