Bu Blogda Ara

30 Eylül 2010 Perşembe

NE ZAMAN DEVRİMCİ OLDU - (HANEFİ AVCI)/ ERTUĞRUL MAVİOĞLU

Ertuğrul Mavioğlu Radikal'de Hanefi Avcı'yı yazdı. Yazısında ortaya çıkardığı bir Hanefi Avcı portresi var. Kamuoyunun Hanefi Avcı ile ilgili çok dillendirilmeyen bazı noktalarıaMavioğlu dikkat çekmiş ve soruyor o devrimciler ile Hanefi Avcı yan yana gelir mi? 'Terör örgütüne üye olma' iddiasıyla tutuklanan Hanefi Avcı'nın Devrimci Karargah örgütü üyeliğini tartışmak için çok daha fazla bilgiye ve daha geniş bir açıya sahip olmaya ihtiyaç var. İşte Ertuğrul Mavioğlu'nun Hanefi Avcı 'ne zaman devrimci oldu?' yazısının tamamı:


Önce yazdığı kitapla, şimdilerde ise 'Devrimci Karargâh' adlı örgütle ilişkisi olduğu iddiasıyla ülke gündeminin baş sıralarından inmeyen Hanefi Avcı için ortaya “Kim bu adam?” diye bir soru atılsa yanıt ne olurdu acaba?


Ertuğrul MAVİOĞLU


A) İşkenceci, B) İşkence pişmanı, C) Susurluk’u aydınlattı, D) Susurluk’u daha da kararttı, E)Ülkücü polis şefi, F)Demokrat polis şefi, G)Devrimcilere hayran, H) Devrimci katili, I)Poliste cemaatleşmeye karşı çıktı, dürüsttü J) Önü kesilince karşı saldırıya geçti, çıkarcıydı. K) Avcıydı, L) Kurban oldu.


Avcı ile ‘devrimci’ler arasındaki kurulan ilk ilişkinin tamamen mesleki nedenlere dayandığı biliniyor. 12 Eylül 1980 darbesi olmuş ve Avcı Mersin’de görevli bir polis. Mersin’de ağır işkence gören tanıklar, kendilerine yönelik bu ağır zulmün yanı sıra Devrimci Yol örgütünden Ali Uygur’un gözaltında öldürülmesinden de onu sorumlu tutuyorlar. Mersin 78’liler Derneği Başkanı Ethem Dinçer’e göre bazı tanıklar, “Hanefi Avcı’nın onlara Uygur’un ayakkabısını göstererek ‘bu ayakkabının sahibini tanıyor musun?’ sorusunu sorduğunu söylemişlerdi.” Yine aynı tanıkların ifadesine göre, Avcı gözaltındaki diğer devrimcileri de, “Konuşmazsanız sonunuz Ali Uygur gibi olur” diyerek tehdit etmişti. Bilmeyenler için not düşmekte fayda var. Ali Uygur, 1980 Temmuz ayında gözaltına alındıktan sonra Mersin Emniyet Müdürlüğü’nde öldürülmüş ve cesedi çok uzun yıllar sonra kimsesizler mezarlığında bulunmuştu. Yani 1980’li yıllarda Mersin’de yaşayan pek çok kişi açısından Avcı sadece işkenceci değil aynı zamanda bir devrimcinin gözaltında katledilmesinden, hatta cesedinin bile kaybedilmesinden birinci derecede sorumlu olduğu iddia edilen kişiydi.


Uygur’un katili kim?
Aynı Hanefi Avcı yıllar sonra Mersin’e bu kez pişman bir emniyetçi olarak geri dönecekti. 1997’de Avcı, işkencede hayli hırpaladığı kurbanlarıyla buluşmuş, onlardan özür dilemiş ve bu ilginç gelişme Aktüel dergisinde kapak haber olmuştu. Ethem Dinçer, o günleri şöyle anlatıyor: “Avcı’nın o dönem Mersin’de telefonla ulaştığı başka devrimciler arasında görüşmeyi kabul etmeyenler de olmuştu. Bu kişiler arasında ‘işkencecimle konuşacak bir şeyim yok’ diyenler olduğu gibi, ‘Ali Uygur’un katilini açıkla konuşalım’ diyenler de olduğu biliniyor.”


Yine de Avcı yaptığı işkencelerden ötürü özür dileyebileceği altı kişi bulmuş, birlikte fotoğraf da çektirmişlerdi. O fotoğraf karesinde bulunanlardan biri de Kurtuluş davasından yargılanan Necdet Kılıç’tı. Kaderin cilvesine bakın ki, Kılıç, şimdi işkencecisiyle aynı örgütle ilişkide olmakla suçlanıyor. Kılıç’a yönelik suçlamalardan birisi ‘örgütün finansörü’ olmak. Bu iddiaya Devrimci Karargah’ın internet sitesinden manidar bir yanıt geldi: “Bu kişinin örgütümüzle ilişkisi yoktur. Hele ki iddia edildiği gibi finansörümüzse, yaşadığımız mali sıkıntıllarımız üzerinden kolayca diyebiliriz ki, Allah onu nasıl biliyorsa öyle yapsın!”


Susurluk ifadesi
Yaptığı işkencelerden ötürü kurbanlarından özür dileyerek kendisinden hayli söz ettiren Avcı’nın, gazete başlıklarından çok uzak kalması mümkün olmadı. Balıkesir’in Susurluk ilçesinde 3 Kasım 1996’da meydana gelen trafik kazasında Türk kontrgerillasının kirli çamaşırları asfalta dökülünce, TBMM’de kurulan Susurluk Araştırma Komisyonu’na ifade veren Avcı anlattıklarıyla yine gündemdeydi. O dönem Emniyet İstihbarat Daire Başkanı olan Avcı, PKK’nın zayıflatılmasının ardından işsiz kalan özel harekât timlerinin mafya tarzı ilişkiler yürüttüğünü, bu grupların Emniyet, MİT ve JİTEM içerisinde ayrı ayrı bulunduğunu anlatmıştı. Avcı’ya göre, bu gruplar Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, Özel Harekât Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin, Korkut Eken ve Mehmet Eymür tarafından organize ediliyordu. Avcı, uzun bir dönem Güneydoğu’da eleman olarak kullanılan bu kişilerin daha sonra çek senet mafyası gibi çalışmaya başladıklarını söylerken, suçladıkları kişilerin isimlerini de verecekti. Avcı’nın mafyatik faaliyet yürütmekle suçladığı kişilerin arasında ünlü JİTEM’ci Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, Ege Bölgesi’nde JİTEM’e bağlı Yüzbaşı Sinan Yaşar, Ankara Jandarma İstihbarat görevlisi binbaşı Ali Yıldız ve o dönem Kocaeli Jandarma Alay Komutanı olan Veli Küçük de vardı.


Hedef tahtasında
Avcı’nın, TBMM Susurluk Komisyonu’na ifade vermesinin ardından, onun pek çok olayla ilgili manipülasyon yaptığı, kendisini olayların dışında tutmak amacıyla gerçekleri çarpıttığı, belge vermediği, dahası sadece işine geldiği kadarını anlattığı iddiaları ise durmak bilmedi. Basına kaynağı belirsiz bilgiler sızdırmakla da suçlanan Avcı’nın manipülasyoncu olduğu yönündeki iddialar, ‘Haliç’te Yaşayan Simonlar, Dün Devlet Bugün Cemaat’ adlı kitabı yayımlandıktan sonra da sürdü. Avcı’yı suçlayanlardan biri de eski polis şeflerinden Bülent Orakoğlu’ydu. Orakoğlu, Star gazetesine kitabın öfkeyle yazıldığını ve manipülasyon amaçlı olduğunu söyleyecekti. İddialara göre Avcı, inandırıcı bir belge ortaya koyamıyor, anlattığı olayları sübjektif yorumluyor, ortalığı bulandırıyordu. Üstelik Susurluk döneminde sergilediği ‘derin devlet’ karşıtı tutumunun aksine, şimdi Ergenekon için deyim yerindeyse ‘fasa fiso’ diyordu.


Ülkücü mü demokrat mı?
Oysa kitabı, Avcı’nın kişiliğine dair de önemli ipuçlarıyla doluydu. Kitabının bir yerinde ‘ülkücü’ geçmişinin olduğunu açıklamaktan çekinmiyor ama diğer yandan polisin hem operasyonlar hem de sorgu sırasında yasalara saygıyı esas alması gerektiğini yıllardan beri savunduğunu dile getirerek ‘demokrat’ bir kimlik modeli ortaya koyuyordu. Ne ki, Avcı’nın kitabında medyada asıl öne çıkan yön Emniyet’teki Fethullahçı örgütlenme konusu oldu. Nitekim, Avcı’nın kendi yazdığı bir tuğla kalınlığındaki kitabının içeriğine ilişkin özellikle devlet - cemaat ilişkisini öne çıkarmak için çaba sarfettiği de biliniyor. Zaten kitap çıktığı gün itibarıyla da bu kesimler tarafından gerçek anlamda top atışına tutuldu. Aynı kesimler, ‘Devrimci Karargah’ adlı örgütle ilişkisi olduğu iddiasıyla tutuklanan Avcı’nın suçlu olduğunu ilan etmekte de herhangi bir sakınca görmeyecekti.


Avcı mı, kurban mı?
Avcı’nın kitabını basan yayınevinin ortağı, Devrimci Yol davasının önde gelen isimlerinden Cahit Akçam, yazarlarının tutuklanmasının nedenini ‘cemaatin intikamı’na bağlıyor. Şöyle diyor Akçam : “Tutuklananlardan Necdet Kılıç bildiğim kadarıyla SDP üyesi ve eski Kurtuluşçulardan Mahir Sayın’la birlikte. Hanefi Avcı’yı tanıdığını inkar etmiyor zaten aksine ‘tanırım, işkencecimdir’ diyor. Bir operasyon yaptılar. Şimdi Mahir Sayın kim? Devrimci Karargâh kim? Azıcık solu tanıyan, bilen birisi, bu isimlerin yanyana gelemeyeceğinden de haberdardır. Hele Hanefi Avcı’nın burada hiç yeri yoktur. Devrimci Karargâh operasyonu daha önce de yapılmış, yine alakasız isimleri tutuklayıp on bir ay hapis yatırmışlardı. Geçtiğimiz gün İçişleri Bakanlığı’nın Hanefi Avcı’nın kitabındaki iddialarla ilgili mülkiye müfettişlerini görevlendirerek soruşturma başlattığını açıkladığı haberleri vardı. Bu bence Hanefi Avcı’nın tutuklanmasının ön hazırlığıydı. Avcı’nın tutuklanmasına yönelik eleştirilerin önü bu şekilde daha en baştan kesilmek istendi. Avcı, yayınevine belgeler bırakmıştı. Avcı ile hiç tanışma fırsatım olmadı ama bu yapılan bana göre cemaatin intikamıdır.”


Besbelli ki, Avcı elindeki kimi bilgi ve belgelerle gündemde kalmaya devam edecek. Kimilerine göre emniyette taşları yerinden oynatacak açıklamalarıyla cemaatin hedef tahtasına oturdu ve tutuklanması bu yüzden. Kimilerine göre ise yaşananlar hukuki bir süreçten ibaret. Avcı, Devrimci Karargâh ile ilişkisini izah edememiş ve bu nedenle bağımsız Türk yargısı gereğini yapmıştı. Kim haklı olursa olsun, önümüzdeki günlerde bu konunun daha çok tartışılacağı ve yeni yeni belgelerin ortaya döküleceğinin işaretlerini bugünden okumak mümkün. Zamanla taşlar yerine oturur ve Hanefi Avcı’nın soyadı gibi ‘avcı’ mı yoksa ‘kurban’ mı olduğunu daha net biçimde anlayabiliriz belki.


Ve artık olan bitene dair sıkı bir tüyo vermek gerekli oldu: Avcı’nın ne zaman ve nasıl ‘devrimci’ olduğunu hiç kimse asla öğrenemeyecek.


www.radikal.com.tr/Radikal.aspx

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder