Bu Blogda Ara

18 Eylül 2010 Cumartesi

PİR SULTAN ABDAL

16. yüzyılda Sivas'ta yaşamış, Alevi halk ozanıdır.

Yaşadığı dönemde, gücü elinde bulunduranlara boyun eğmeyip, ezilenlerin sesi olmuştur. 16. Yüzyıl sonlarında Osmanlı valisi Hızır Paşa'nın emri ile asılmıştır. Halkın sevgisi ile ölümsüzleşmiş, şiirleri yüzyıllara meydan okuyarak günümüze ulaşmıştır.

Pir Sultan'ın söyleyişi biçim olarak halk edebiyatı geleneklerine uygundur. Şiirlerinde divan edebiyatı etkileri hissedilmez. Türkçe'yi, döneminin konuşma dilinde, açık ve anlaşılır şekilde kullanmıştır. Pir Sultan Abdal'ın saz çaldığı biliniyor. Şiirlerini koşma şeklinde yazmıştır. 11’li hece ölçüsünde uyaklı dörtlükler şeklindeki bu söyleyiş, deyiş ve nefeslerle akılda kalıcı ezgilere ve türkülere dönüşmüştür. Ayrıca bu deyiş, nefes ve türküler, Pir Sultan şiirinin günümüze ulaşmasını sağlamışlardır.

Şiirlerinde Allah sevgisi, Hz. Ali ve Hz. Muhammed başlıca temalardır. Yine de Yunus Emre gibi tasavvuf merkezli bir söyleyişi yoktur. Somut yaşamsal sorunlar ve gerçeklikler, adalet, isyan, dostluk gibi konular şiirlerinde önemli yer tutar. Pir Sultan’ın halkın diliyle geliştirdiği bu sade ama özgün söyleyiş, kendinden sonra gelen pek çok ozanı etkilemiştir. Araştırmacılar 6 farklı Pir Sultan Abdal'dan bahsederler. Bu halk ozanları asıl Pir Sultan Abdal’ın şiirlerinden yararlandıkları gibi, yeni şiirler de yazmışlardır. Yeni yazılanlarla asıl Pir Sultan Abdal'ın yazdıkları birbirlerinden kolay ayırt edilemeyecek ölçüde içiçe geçmiştir. Bu durum yazılı edebiyat için garipsenebilir. Ancak eskilerden yararlanma ve geleceğe birleşik bir ürün mirası bırakma, halk edebiyatının seyrinde doğal karşılanır. Geçen zamanda yazılan şiirler ve türküler, yayılan destanlar ve hikayeler Pir Sultan Abdal'ı bugüne taşımış ve Pir Sultan ABDAL geleneğini yaratmıştır.



PİR SULTAN'A SELAM
Anadolu halkının bağrında açılmış bir kızıl güldür Pir Sultan. Kişiliği, özü, sözü halkla öyle içten içe kaynaşmış ki, nerede kendisinin, nerede halkın dile geldiğini kestiremezsiniz. Halk öldürülen sevgilisini kendi soluğuyla diriltmiş, diline diller, sazına sazlar katmış yaşatmış, ölüsüne dirisinden daha güçlü, daha etkili bir varlık kazandırmış, sönmüş bir canı bin canla yeniden tutuşturmuş.
Şiirleri sağlıklarında yazıya geçmemiş eski halk şairlerimizden hiçbirinin hiçbir şiiri için, kendi ağzından çıktığı kesinlikle söylenemez. Ölümünden sonra halkın ağzından derlenmiş şiirlerde hangi sözlerin hangi sözlere katıldığını kestirebilmek için şairin kimliği, kişiliği üstüne su götürmez belgeler, tanıklıklar bulunması gerekir. Oysa, Yunus başta olmak üzere, bizim halk şairlerimizin kimlikleri, kişilikleri çok kez halkın ağzından derlenmiş şiirlerindeki ip uçlarından çıkarılmaktadır. Halk beğendiği bir şaire onun söylemeyeceği, söyleyemeyeceği sözleri kolay kolay söyletmez, söyletemez, orası doğru; ama benimsediği şair susturulmuş, sesini duyuramaz olmuşsa onun ağzından, onun gönlünce ve söyleyiş biçimiyle sözler yarattığı su götürmez bir gerçektir. Pir Sultan'ın darağacına giderken söylediklerini onun ağzından halkın söyletmiş olması daha akla yakındır. Ne kendisi o şiirleri saza uyduracak durumdadır, ne de Hızır Paşa o şiirlerin halka ulaşmasını sağlayacak adamdır. ''Söyleyene bakma, söyletene bak'' demekle bizim halkımız halk şairlerinin sırrını çözmüştür. Halk şairi gerçekten halkın şairi ise neyi kendisinin neyi halkın söylediğini hiçbir bilgin ayırt edemez. Şu dizeler üzerine düşünelim isterseniz: ''Ben Musa'yım, sen Firavun / İkrarsız şeytan-ı lain / Üçüncü ölmem bu hain / Pir Sultan ölür dirilir.'' Kendisini astırmış olan Hızır Paşa'ya bu sözleri Pir Sultan darağacına gider ayak mı yazıp ya da söyleyip halka ulaştırmanın bir yolunu bulmuştur? Kolay kolay inanılır bir şey değil bu. Oysa bu sözleri, Pir Sultan'ı Hızır Paşa'ya inat yüreğinde dirilten halkın söylemiş olması akla ve halk şiiri geleneklerine daha uygun. Ama kendi söylemeyip söyletmiş de olsa bu sözler yine de Pir Sultan'ın sayılır, çünkü onun kişiliği, düşünce ve söyleyişiyle dile gelmişlerdir, Pir Sultan'ı diriltmişlerdir.
Pir Sultan, Anadolu halkından kopmuş, köyün köylünün dilinden anlamaz olmuş, Arabın zemzem suyunu halkın alınterinden daha kutsal sayacak kadar yozlaşmış, çıkmaz yollara sapmış, çıkarcıların çamuruna saplanmış olan Osmanlı sarayına karşı bir başkaldırmaydı. Saray, Pir Sultan'ı astırıp, halkın kanıyla beslenen yobazları tutmasaydı, astığı astık, kestiği kestik bir imparatorluk kuramazdı, ama daha uyanık, daha insanca bir devlet olma yolunu bulabilir, halkından daha az kültürlü olmak ayıbından kurtulabilirdi.
Bizim halkımız ta Yunus Emre'den beri başına geçen devlet adamlarından daha uyanık olduğunu gösteregelmiştir. Uyanmaya engel olan yobazlığı hep saray beslemiş, oysa halk bütün şairleriyle yobazlara karşı amansız bir savaş açmıştır. Sarayın İstanbul ortasında kurduğu medreselerden bir tek ama bir tek yüzümüzü ağartacak insan yetişmemiş, ama halkın dağ başlarında, devletten yardım görmek şöyle dursun, devletin Hızır Paşa'ları eliyle asılmayı göze alarak yaşattığı tekkelerde, yoksulluğu ateşe ve ışığa çeviren ocaklarda, çağdaş insanlığa seslenen Pir Sultan'lar yetişmiştir.
Sabahattin EYUBOĞLU



THE ROUGH MAN ENTERED THE LOVER'S GARDEN
The rough man entered the lover's garden
It is woods now, my beautiful one, it is woods,
Gathering roses, he has broken their stems
They are dry now, my beautiful one, they are dry

In this square our hide is stretched
Blessed be, we saw our friend off to God
One day, too, black dust must cover us
We will rot, my beautiful one, we will rot

He himself reads and He also writes
God's holy hand has closed her crescent eyebrows
Your peers are wandering in Paradise
They are free, my beautiful one, they are free

Whatever religion you are, I'll worship it too
I will be torn off with you even the Day of Judgment
Bend for once, let me kiss you on your white neck
Just stay there for a moment, my beautiful one, just stay there

I'm Pir Sultan Abdal, I start from the root
I eat the kernel and throw out the evil weed
And weave from a thousand flowers to one hive honey
I am an honest bee, my beautiful one, an honest bee.


Pir Sultan ABDAL


Translaby Murat-Nemet NEJAT




AÇILIN KAPILAR ŞAHA GİDELİM
Hızır Paşa bizi berdar etmeden,
Açılın kapılar Şah'a gidelim,
Siyaset günleri gelip çatmadan,
Açılın kapılar Şah'a gidelim.

Bunda bilmeyeni bildirirler mi
Eli bağlı namaz kıldırırlar mı
Yoksa Şah diyeni öldürürler mi
Açılın kapılar Şah'a gidelim.

Aslımız Muhammet kıyman cellatlar
Üstümüzde bite davacı otlar
Ölüm allah emri ya eziyetler
Açılın kapılar Şah'a gidelim.

Her nereye baksam yolum dumandır
Pirim bana küfür etse imandır
Zincir boynum sıktı halim yamandır
Açılın kapılar Şah'a gidelim.

Sağlıklı mı ola dostun illeri
Karşıda görünen tozlu yolları
Şah'tan elçi gelmiş dem bülbülleri
Açılın kapılar Şah'a gidelim.

Güzel Şah'ım çıktı m'ola köşküne
Can dayanmaz gayretine müşkine
Seni beni Yaradan'ın aşkına
Açılın kapılar Şah'a gidelim.

Kapısı yok bacasından bakarım
Gözlerimden hasret yaşı dökerim
Şah'a giden bir bezirgan tutarım
Açılın kapılar Şah'a gidelim.

Pir Sultan Abdal'ım güzel şah canım
Ağlamaktır benim demim devranım
Arşta melek yerde çeşm-i efgânım
Açılın kapılar Şah'a gidelim.




AÇILIN ZİNDANLAR
Hızır Paşa bizi berdar eyledi
Kesti kollarımı kızak bağladı
İşiten muhipler hep kan ağladı
Açılın zindanlar pire gidelim

Kalenin kapısı taştan demirden
Yanlarım çürüdü yaştan yağmurdan
Bir kimsem de yok ki dellal çağırtam
Açılın zindanlar pire gidelim

Kalenin kapısı taştan çıkılmaz
Penceresi yüce Şah'a bakılmaz
Bir ben ölmeyinen cihan yıkılmaz
Açılın zindanlar pire gidelim

Çıkarım bakarım kale başına
Mümin müslim olan gider işine
Bir ben mi düşmüşüm can telaşına
Açılın zindanlar pire gidelim

İlimi sorarsan köyümdür Banaz
Yakılsın yıkılsın ol kanlı Sivas
Bir ben ölmeyinen cihan yıkılmaz
Açılın zindanlar pire gidelim

Pir Sultan Abdal'ım hey Hızır Paşa
Yazılanlar gelir sağ olan başa
Hasret koydun beni kavim kardaşa
Açılın zindanlar pire gidelim

AĞ GÜL İLE KIRMIZI GÜL
Cem-i çiçeklerin hası
Ağ gül ile kırmızı gül
Deli gönül eğlencesi
Ağ gül ile kırmızı gül

Demi demi şirin demi
Gelir geçer dünya gamı

Talip olmak pirindendir
İrenk almak gülündendir
Muhammed'in terindendir
Ağ gül ile kırmızı gül

Demi demi şirin demi
Gelir geçer dünya gamı

Pir Sultan'im ey gaziler
Alnımızda al yazılar
Talip de Pir'in arzular
Ağ gül ile kırmızı gül

Demi demi şirin demi
Gelir geçer dünya gamı



AĞLAMA GÖZLERİM MEVLA KERİMDİR
Gurbet elde bir hal geldi başıma, geldi başıma
Ağlama gözlerim Mevla Kerim'dir
Derman arar iken derde düş oldum
Ağlama gözlerim Mevla Kerim'dir

Huma kuşu yere düştü ölmedi, düştü ölmedi
Dünya Sultan Süleyman'a kalmadı
Dedim yare gidem nasip olmadı
Ağlama gözlerim Mevla Kerim'dir

Kağıda yazarlar ufak yazılar, ufak yazılar
Anasız olur mu körpe kuzular
Derdi yüreğinde olan sızılar
(Yürek acılıdır, ciğer sızılar)
Ağlama gözlerim Mevla Kerim'dir

Abdal Pir Sultan'ım böyle buyurdu, böyle buyurdu
Ayrılık donların biçti geydirdi
Ben ayrılmaz idim felek ayırdı
Ağlama gözlerim Mevla Kerim'dir


AH HÜSEYİN VAH HÜSEYİN
Alemlerin serverisin
Ah Hüseyin, vah Hüseyin
Şehitlerin serdarısın
Ah Hüseyin, vah Hüseyin

Hasan, Hüseyin'in yâri
Muhammed'in gözü nuru
Hem Ali'nin yadigârı
Ah Hüseyin, vah Hüseyin

Zuhur oldun İmam Zeynel
Muhammet Bakır'dan evvel
Didene yanayım gönül
Ah Hüseyin, vah Hüseyin

İmam Cafer'dir yârimiz
Musa-i Kâzım şahımız
Budur şems ile mahımız
Ah Hüseyin, vah Hüseyin

Ali Musa ilim hüner
Muhammet Taki el sunar
Hüseyin'im deyip yanar
Ah Hüseyin, vah Hüseyin

Ali Taki, Hasan Asker
Muhammet Mehdi ser-defter
İmam-ı Seyyid-i ekber
Ah Hüseyin, vah Hüseyin

Pir Sultan haber ver dosttan
Bülbül ötüyor kafesten
Hem gül ağlar, hem gülistan
Ah Hüseyin, vah Hüseyin




ALÇAKTA YÜKSEKTE
Alçakta yüksekte yatan erenler
Yetişin imdada aldı dert beni
Başımı alıp hangi yere gideyim
Gittiğim yerlerde buldu dert beni

Oturup benimle ibadet kıldı
Yalan söyledi de yüzüme güldü
Yalın kılıç olup üstüme geldi
Çaldı bölük bölük böldü dert beni

Üstümüzden gelen boran kış gibi
Yavru şahin pençesinde kuş gibi
Seher çağı bir korkulu düş gibi
Çağırta çağırta aldı dert beni

Abdal Pir Sultan'ım gönlüm hastadır
Kimseye diyemem gönlüm yastadır
Bilmem deli oldu bilmem ustadır
Şöyle bir sevdaya saldı dert beni



ALİ ALİ DER DE DÖNERSİN
Ali Ali der de dönersin dolap
Ne inlersin dolap derdin nerende
Yârdan mı ayrıldın yoksa ilinden
Ne inlersin dolap derdin nerende

Dolap Hak dedi de indi ırmağa
İmamlara cehd etti su vermeğe
Muhammed'in hub cemalin görmeğe
Ne inlersin dolap derdin nerende

Sana bir ustanın eli mi değdi
Yoksa bir hoyratın dili mi değdi
Yaz bahar ayının seli mi değdi
Ne inlersin dolap derdin nerende

Kim kesti getirdi seni yerinden
Dağlar taşlar inileşir zarından
Seni kim ayırdı nazlı yarından
Ne inlersin dolap derdin nerende

Sana durma dön mü dedi üstadın
Dağı taşı yıkar senin feryadın
Dönerken taşı mı deldi hoyradın
Ne inlersin dolap derdin nerende

Böyle m'olur aşık hali ahvali
Vardı gamzelerin ırganur dalı
Şimdi sema döner Urum abdalı
Ne inlersin dolap derdin nerende

Pir Sultan Abdal'ım aşka mı uydun
Yoksa nazlı yardan haber mi duydun
Yardan mı ayrıldın ne idi derdin
Ne inlersin dolap derdin nerende


ALİ YAR SEMAHI
Yas-ı matem günü derdim yeniler
Yârin sesi kulağımda çınılar
Sordum ki dağlara niçin iniler
Dedi çekticeğim karın elinden

Varıp bir pir ile pazar edersin
Oturup da ikrarını güdersin
Sordum garip bülbül niçin Ötersin
Dedi çekticeğim harın elinden

Ser çeşmeden gelir suyun durusu
Nasibimiz verir pirin birisi
Dedim Pir Sultan' im benzim sarısı
Dedi çekticeğim yârin elinden


Pir Sultan ABDAL
ALİ'M NE YATARSIN
Gözleyi gözleyi gözüm dört oldu
Ali'm ne yatarsın günlerin geldi
Korular kalmadı kara yurt oldu
Ali'm ne yatarsın günlerim geldi

Sancak gele gele Kazova'ya dikile
Münafık başına taşlar döküle
Mümin olan da hakka çekile
Ali'm ne yatarsın günlerin geldi

Kızılırmak gibi bendinden boşan
Hama'dan Mardin'den Sivas'a döşen
Düldül eğerlendi zülfikar kuşan
Ali'm ne yatarsın günlerin geldi

Sene tekmil olduğunu bildiler
Yezit münafık gömleğin giydiler
Kasdeyleyüb imamlara kıydılar
Ali'm ne yatarsın günlerin geldi

Abdal Pir Sultan'ım bu sözüm haktır
Vallahi sözümün hatası yoktur
Şimdiki sofunun yezidi çoktur
Ali'm ne yatarsın günlerin geldi


ALİ'NİN DÜLDÜL'ÜN BİN DE GÖREYİM
Ali'm gelir diye karşı giderler
Ali'nin Düldül'ün bin de göreyim
Bindiği Düldül'ün mehdin ederler
Ali'nin Düldül'ün bin de göreyim

Ayağına altın nallar çaktırmış
Gözlerine yeşil sürme çektirmiş
Üzengisin cevahirden yaptırmış
Ali'nin Düldül'ün bin de göreyim

Kuduretten gem vurulmuş başına
Lezzet vermiş dudağına dişine
Bir nur doğmuş eğerinin kaşına
Ali'nin Düldül'ün bin de göreyim

Üstüne binersen yükseğe basar
Bir dizgin eylesen yel gibi eser
Nice kafirlerin kellesin keser
Ali'nin Düldül'ün bin de göreyim

Pir Sultan Abdal'ım dengi bulunmaz
Bin konaklık yere gitse yorulmaz
Kısmet olsa havalarda görünmez
Ali'nin Düldül'ün bin de göreyim



ALİ'NİN SIRRINA EREBİLİRSEN
Muhammet Ali'nin kurduğu yoldur
Ak üstünde kara seçebilirsen
Gönülden itikat söyleyen dildir
Ali'nin sırrına erebilirsen

Erenler der seni ceme katarlar
Kötü amellerin taşra atarlar
Bir gün yularından tutup çekerler
Çektikleri yere varabilirsen

Erenler seni de ceme götürür
Kalmış işlerini anda bitirir
Gördüm Hak evinde mihman oturur
Mihmanm gözüyle gö'rebİlirsen

Aslı mervan olan ummana dalmaz
Küfre meyledende aşıklık olmaz
Müminin suali ahrete kalmaz
Dünyada cevabın verebilirsen

Pir Sultan Abdal'ım gonca gül olur
Dört kapıdan sana daim gel olur
Dünyadan ahrete doğru yol olur
Verdiğin ikrarda durabilirsen



ALLAH ALLAH DESEM GELSEM
Allah Allah desem gelsem
Hakkın dîvanına dursam
Ben bir yanıl alma olsam
Dalında bitsem ne dersin

Sen bir yanıl elma olsan
Dalımda bitmeye gelsen
Ben bir gümüş çövmen olsam
Çeksem indirsem ne dersin

Sen bir gümüş çövmen olsan
Çekip indirmeye gelsen
Ben bir avuç çavdar olsam
Yere saçılsam ne dersin

Sen bir avuç çavdar olsan
Yere saçılmaya gelsen
Ben bir güzel keklik olsam
Bir bir toplasam ne dersin

Sen bir güzel keklik olsan
Bir bir toplamaya gelsen
Ben bir yavru şahin olsam
Kapsam kaldırsam ne dersin

Sen bir yavru şahin olsan
Kapıp kaldırmaya gelsen
Ben bir sulu sepken olsam
Kanadın kırsam ne dersin

Sen bir sulu sepken olsan
Kanadım kırmaya gelsen
Ben bir deli poyraz olsam
Tepsem dağıtsam ne dersin

Sen bir deli poyraz olsan
Tepip dağıtmaya gelsen
Ben bir ulu hasta olsam
Yoluna yatsam ne dersin

Sen bir ulu hasta olsan
Yoluma yatmaya gelsen
Ben bir can alıcı olsam
Canını alsam ne dersin

Sen bir can alıcı olsan
Canımı almaya geİsen
Ben bir cennetlik kul olsam
Cennete girsem ne dersin

Sen bir cennetlik kul olsan
Cennete girmeye gelsen
Pir Sultan üstadın bulsan
Bilecek girsek ne dersin


ASLI NEDİR
Güzel Şah'ım çok yerlerden görünür
Aslı nedir neye verdin Bağdad'ı
Şahım birdir binbir dona bürünür
Aslı nedir neye verdin Bağdad'ı

Eremedim ben bu sırrın aslına
Yazık değil mi müminle müslime
Getirin Mervan'ı Bağdad üstüne
Aslı nedir neye verdin Bağdad'ı

Yok mu bunda erenlerin yardımı
Ne çekersin bu cefanın derdini
Yiğitlere ardır vermek yurdunu
Ah Hünkar'ım neye verdin Bağdad'ı

Geldi Mervan hendekleri doldurdu
Kırdı Hurmalığı aldı Bağdad'ı
Çığrışıp geliyor yeşil ördeği
Aslı nedir neye verdin Bağdad'ı

Pir Sultan'im der ki üçler yediler
Kırklar da bu demde hazır idiler
Bağdad'ı Basra'yı verdi dediler
Aslı nedir neye verdin Bağdad'ı




AYRILIK DERDİNİN DERMANI NEDİR
Uğrum sıra giden Boz Atlı Hızır
Ayrılık derdinin dermanı nedir
Şu iki aleme olmuşsun nazır
Ayrılık derdinin dermanı nedir

Sığanmıştır ağca kolda bilekler
Hak katında kabul olsun dilekler
Arş yüzünde secde kılan melekler
Ayrılık derdinin dermanı nedir

Küseyim de ben yârime küseyim
Siyah zülfün mah yüzüne asayım
Kerbela'da yatan İmam Hüseyin
Ayrılık derdinin dermanı nedir

Hani şu dünyanın toprağı taşı
Akıttım gözümden kan ile yaşı
Urum illerimin Hacı Bektaş'ı
Ayrılık derdinin dermanı nedir

Ak saya giyinmiş incedir beli
Ben pirimi gördüm tatlıdır dili
Tanrı'nın arslanı Hazret-i Ali
Ayrılık derdinin dermanı nedir

Gıcılar da dağlar başı gıcılar
Çıkmaz oldu içerimden acılar
Arafat Dağı'ndan gelen hacılar
Ayrılık derdinin dermanı nedir

Dünyayı sorarsan bir dipsiz anbar
Ali'nin yoldaşı Zülfikar Kanber
Kabe'yi yaptıran Halil Peygamber
Ayrılık derdinin dermanı nedir

Deryanın yüzünde dönen üç gemi
Yiyelim içelim sürelim demi
Geminin sahibi ol Hızır Nebi
Ayrılık derdinin dermanı nedir

Pir Sultan Abdal'ım içtim cür'adan
Okudum ağını bilmem karadan
Yeri göğü cüml'alemi yaradan
Ayrılık derdinin dermanı nedir



AYRILMAM KATARDAN
Şah'a giden ben bir bezirgan gördüm
Ayrılmam katardan ben şimden geri
Hemen tutmuş hakikatin yolunu
Ayrılmam katardan ben şimden geri

Bezirgan yükünü nereden tutmuş
Ona hizmet eden dergâha yetmiş
Sevdiğim sılada bir oda tutmuş
Ayrılmam katardan ben şimden geri

Bezirganın yükü la'l ile gevher
Ana kar mı kılar harami dafer
Bezirganlar başı ol Cafer
Ayrılmam katardan ben şimden geri

Bezirganın yükü nereye gider
Uğramaz Sırat'a Mirac'a gider
Bezirgan başıdır Şah Gani Haydar
Ayrılmam katardan ben şimden geri

Bezirganın yükü ilm-i hamail
Doğru işleyene Hak ola kail
Bezirgan başıdır ahir Cebrail
Ayrılmam katardan ben şimden geri

Deryalar bekçisi dağlara nazır
Her nerde çağırsan orada hazır
Bezirgan başıdır Boz Atlı Hızır
Ayrılmam katardan ben şimden geri

Pir Sultan Abdal'ım aşıkı çoklar
Hiç kardaş bulmamış kend'özün yoklar
Korktuğumuz yerden Yaradan saklar
Ayrılmam katardan ben şimden geri



AZİZİM SULTANIM SEN SAFA GELDİN
Kaynat muhabbetin kazanın kaynat
Bir nasihat eyle dostlara dinlet
Gevher deryasında gevher al da sat
Azizim sultanım sen safa geldin

Sohbette hezaran muhabbet açar
Mümin kullarına Hak rahmet saçar
Yâri olan yârinden geçer
Azizim sultanım sen safa geldin

Yâri olan arar yârini bulur
Eser bad-ı saba gönlüm de farır
Yükün katerlenmiş Nevruz'dan gelir
Azizim sultanım sen safa geldin

Abdal olan giyer hırkayı şalı
Yar için çekeriz ah ile zarı
Er irfan ceminde süreriz demi
Azizim sultanım sen safa geldin

Pir Sultan Abdal'ım ağladım güldüm
Yardan ayrılalı dar halde kaldım
Çok şükürler olsun cemalin gördüm
Azizim sultanım sen safa geldin


BANA BİR YAR OLSA
Bana bir yâr olsa gönül verdiğim
Çıksa bari yüreğimden bu acı
Yâresin bekleyip ahdin güttüğüm
Bulunsa bir sınık yâre sancı

Yârinden ayrılan hiç gülmez imiş
Akar çeşmi yaşı silinmez imiş
Kişinin dediği olunmaz imiş
Salar imiş her yanına satıcı

Aşk elinden ciğerciğim delindi
Gönlün kal dediği yerde kalındı
Her nerede olsa bize bulundu
Gıybet edip yüzümüze gülücü

Nice bezirganlar kondu bu hana
Dünya baki değil sultana hana
Bir kalleş yâr ile girme meydana
Erin ere doğru gerek kılıcı

Pir Sultan Abdal'ım coştum giderim
Bir kuru kavgayı sürüp niderim
Yiyelim içelim sohbet edelim
Gelir bir gün emanetin alıcı



BANA MEDET SENDEN OLUR
Bana medet senden olur efendim
Aşılmaz dağların dost ardında kaldım
Eller dosta doğru çeker göçünü
Elsiz viranede çöllerde kaldım

Sana derim sana ey kaşı kare
Artıyor eksilmez dost sinemde yâre
Bir aşinam yok ki halımı sora
Yalanh doianlı dillerde kaldım

Sabahtan sabahtan semah tutarım
Dosta kadar gider oy benim katarım
Baykuş gibi viranede öterim
Gel gör ne perişan hallerde kaldım

Pir Sultan Abdal'ım ben de gülmedim
Aradım derdime dost derman bulmadım
Yol nereden gelir gider bilmedim
Kesildi kervanım bellerde kaldım



BE HEY ACAYİP ADAM
Be hey acayip âdem
öldüğünü bilemezsin
Korlar bir karanlık dama
Kapı baca bulamazsın

Yağmur yağar yeller eser
Mezarı başına yıkar
Seksen bin canavar sıkar
Hiç birine vuramazsın

Gel bu öğüdü al benden
Yarın fırsat gider elden
Hak saklasın cehennemden
Karanlıktır çıkamazsın

Yer pamuk olur atılır
Cümle deryalar katılır
Dilin damağın tutulur
Doğru cevap veremezsin

Pir Sultan'ım der ki deli
Elden koymaz doğru yolu
Ne yanarsın dünya malı
Birin alıp gidemezsin


BE SEVDİĞİM
Be sevdiğim seni benden ayıran
Din iman bulmaya diyelim Allah
Şu sinemi aşk oduna dağlayan
Bekası olmayan diyelim Allah

Bir münafık sebep oldu bu işe
Umarım başına hem taşlar düşe
Kör yılanlar ura cesedi şişe
Eriye döküle diyelim Allah

O da benim gibi yana kuruya
Kısmeti tükene başı çürüye
Seyit Vakkas bir ok ura devire
Cennet'e girmeye diyelim Allah

Allah anı bin bir belaya ata
Kısmeti tükene vadesi yete
Yetmiş seksen sene döşekte yata
Yata da kalkmaya diyelim Allah

Pir Sultan Abdal'ım almadım hızaz
O kelp rakip bize eyledi garaz
Başka dertten gayrı bin kantar maraz
Gire de çıkmaya diyelim Allah






BEN DE BU DÜNYAYA
Ben de bu dünyaya geldim giderim
Döner çiftim ağır harmanım mı var
Bu dünya dolusu malı n'ederim
Hesabın vermeğe fermanım mı var

Bu malın hesabın bizden alırlar
Anın için el çekmiştir veliler
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yüklü kervanım mı var

Yitir bu hileyi gönlünden yitir
Tamam eyle eksik yerlerin bitir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim götürecek dermanım mı var

Dükkan açmış bir müşteri ararsın
Gelene geçene haber sorarsın
Bana ağır ağır minnet m'edersin
Felek sende demim devranım mı var

Pir Sultan Abdal'ım derdim dökerler
Ağu oldu yediğimiz şekerler
Güzel sevdik diye ahım çekerler
Benim Hak'tan özge cananım mı var

BEN DE ŞU DÜNYAYA
Ben de şu dünyaya geldim geleli
Emaneten bir don giymişe döndüm
Sahibi çıktı da elimden aldı
Koru yerde koyun yaymışa döndüm

O yar geldi geçti geri bakmadı
Hendekler kazdırdım sular akmadı
Çok yuva bekledim cücük çıkmadı
Boş yuva beklemiş yoz kuşa döndüm

Ben de erler meclisinde eğlendim
Farzı kıldım sünnetinde bağlandım
Dünya kumar imiş geldim ütüldüm
Kendi hayaline dalmışa döndüm

Pir Sultan Abdal'ım bu dünya fâni
Baştan başa kim sürdü bu devranı
Yârin bir çift sözü üşüttü beni
Yüce dağ başında buymuşa döndüm


BEN HAK'KIN EDNA KULUYUM
Ben Hak'kın edna kuluyum
Kem damarlardan beriyim
Ayîn-i cemin bülbülüyüm
Meydana ötmeye geldim

Hudey hudey Şah aşkına
Hak yardım etsin düşküne
Hudey hudey Pir aşkına
Hak yardım etsin düşküne

Bir nefescik söyleyeyim
Dinlemezsen neyleyeyim
Aşk deryasını boylayayım
Ummana dalmaya geldim

Pir Sultan'ım yer yüzünde
Hata var mıdır sözümde
Eksiğim kendi özümde
Darına durmaya geldim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder